Cevap: İmam-ı Rabbani hazretleri Mektûbât kitabının üçüncü cild 3. Mektupta buyuruyor ki: (Lâ ilâhe illallah!) Yani ülûhiyete, ma’bûdiyyete hakkı olan, yalnız Allahü teâlâdır. Şeriki, ortağı, benzeri yoktur. Vâcib-ül-vücûddür, varlığı, elbette lâzımdır. Noksanlık ve yaratılmak sıfatları, alâmetleri, Onda yoktur. (Ma’bûd), ibadet olunan şey demektir. (İbadet), kulluk etmek, tapınmak, yani hudû ve tezellüldür. Yani, kendini aşağılamak, alçaltmak demektir.
Bütün kemâlât, yükseklikler, iyilikler kendisinde bulunan, hiçbir noksanlığı olmayan ve her şey, var olmak için ve varlıkta kalabilmek için, Ona muhtaç olan ve kendisi hiçbir şey için, hiçbir şeye muhtaç olmayan ve herkese fayda ve zarar yalnız Ondan gelen ve Onun izni ve emri olmadıkça, hiçbir şeyin, hiçbir şeye zarar ve iyilik yapamayacağı, Ondan başka her şeyin önü ve sonu yokluk olup, hep var olan bir kimseye ancak ibadet olunur. İbadet, yalnız böyle bir kimsenin hakkıdır. Allahü teâlâdan başka, böyle bir kimse yoktur ve olamaz. Bu yüksek sıfatlar başkasında da var dersek, Ona, başkası denilemez. Başka olmak için, farklı olmak lâzımdır. Böyle bir başkasını, ondan farklı, ayrı düşünürsek, ülûhiyyet ve ma’bûdluk şartları, bu ikincisinde noksan olur.
Ülûhiyyet ve ma’bûdluk hakkı olamaz. Çünkü, bunun, birinciden ayrı olması için, ma’bûdluk sıfatlarından birinin, bunda bulunmaması lâzımdır. Bunun için de, noksan olmuş olur. Bu ikincisinin, kemâl sıfatlarını tamam kabul edip de, ayrılık olmak için, noksan sıfatlardan bir dânesini kendisinde bırakırsak, yine kendisi kusurlu olmuş olur. Meselâ, her şey Ona muhtaç olmasa, muhtaç olmayanların ibadet etmesi niçin lâzım olur? Eğer, bir işte, bir şeye muhtaç olursa, yine noksanlık olur. Eğer her şeye iyilik ve zarar Ondan olmasa, Ona ne lüzum olur. İbadete neden lâyık olur? Eğer, Onun izni, haberi olmadan, bir kimse, bir şeye iyilik ve zarar yapabilirse, Ona yine lüzum kalmaz. İbadet olunmağa hakkı olmaz. Bütün kâmil sıfatları kendinde toplayan, ancak bir olmak, şeriki, ortağı bulunmamak lâzımdır. İbadete hakkı olan, yalnız bir olmak lâzımdır. O da bir olan, Allahü teâlâdır. (Tam İlmihal s. 906)
***
Sual: Kelime-i tevhidin üstünlük ve faziletleri nelerdir? İslâmiyete uymadan Evliyalık olabilir mi?
Cevap: İmam-ı Rabbani hazretleri Mektûbât kitabının ikinci cild 46. Mektupta buyuruyor ki: Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah. Bu güzel kelime, zılleri, hakikati ve İslâmiyeti içinde taşımaktadır. Evliyalık, bu güzel kelimenin ilk yarısı olan (Nefy ve isbât) sayesinde ele geçmektedir.
Bu kelimenin ikinci kısmı, Peygamberlerin “aleyhi ve aleyhimüssalevât” sonuncusunun, Peygamber olduğunu göstermektedir. Bu ikinci kısım, İslâmiyeti hâsıl etmekte ve kemâle getirmektedir. Seyrin başlangıcında ve ortasında hâsıl olan İslamiyet, İslâmiyetin suretidir. İsim ve şekilden başka bir şey değildir. İslâmiyetin aslı, özü, vilâyet hâsıl olduktan sonra ele geçer. Bu zaman, Peygamberlerin “aleyhimüssalevât” tam izinde gidenlere, onlara mahsus olan (Kemâlât-i nübüvvet) hâsıl olur. Vilâyetin iki parçası olan, yolculuk ve hakikat, İslâmiyetin hakikatini ele geçirebilmek için ve Kemâlât-i nübüvvete kavuşabilmek için, sanki iki şart gibidir. Vilâyet, sanki, namazın abdesti ve İslâmiyet, namaz gibidir. İptidada, sanki hakiki [görünen, maddî] necasetler temizlenmekte, hakikatte ise, hükmî [maddeli değil, görünmez] necasetler temizlenmektedir. Böyle tam taharet sâyesinde, ahkâm-ı islâmiyyeyi yapmağa elverişli olur.
İnsanı Allahü teâlâya yaklaştıran mertebelerin en sonu olan namazı kılabilecek bir hâl alır. Namaz dinin direğidir ve müminin miracıdır. Namaz kılabilecek şekle girer. (Tam İlmihal s. 902)