Cevap: Bu konu hakkında Fevâid-i Osmâniyye kitabında buyuruluyor ki:
“Sihir ve cadı, yani büyü afetlerinden kurtulmak için, üç kere Salevât-ı şerife okumalı, sonra yedi Fâtiha, yedi Âyet-el-kürsî, yedi Kâfirûn sûresi, yedi ihlâs-ı şerif, yedi Felak ve yedi Nâs sûreleri okuyup kendi üzerine veya hasta üzerine üflemelidir. Bunları tekrar okuyup, büyülenmiş olanın odasına, yatağına, evin her yerine, bahçesine üflemelidir. İnşaallahü teâlâ, büyüden halas olur, kurtulur. Buna karşılık ücret almamalıdır. Bütün hastalıklar için de iyidir.”
Büyü yapılmış olan kimse, Mevâhib-i ledünniyyede bildirilen âyet-i kerimeleri, duaları ve Teshîl-ül-menâfi kitabı sonundaki Âyât-i hırzı sabah namazı ve ikindi namazlarından sonra, yedi gün birer kere okur ve boynuna asarsa, şifa bulur.
Bir miktar suya, Âyet-el-kürsî, İhlâs ve Mu'avvizeteyn okumalı. Büyülenmiş kimse bundan üç yudum içmeli, kalan ile gusül abdesti almalıdır, şifa bulur. İbni Âbidînde, ve Mevâhib-i ledünniyyede deniyor ki:
“Sidr ağacının yeşil yaprağından yedi adedi iki taş arasında ezilip su ile karıştırılır. Üzerine Âyet-el-kürsi, ihlâs ve Kul-e'ûzüler okunur. Üç yudum içip, gusül edilir.” Sidr, Lotus denilen yabani kiraz, kâzib abanoz ağacıdır. Mekâtîb-i şerîfede deniyor ki:
“Hacetlere kavuşmak için, iki rekat namaz kılıp, sevabını silsile-i aliyyenin ruhlarına hediye etmeli, bunların hürmeti için diyerek dua etmelidir.”
***
Sual: Namazda secdeye gidince, yalnız alnı koymak yeterli midir, burnu da yere koymak gerekir mi ve parmaklar bitişik mi yoksa açık mı olmalıdır?
Cevap: Secdede el parmakları, birbirine bitişik, kıbleye karşı, kulaklar hizasında, baş iki el arasında olmalıdır. Alnı temiz yere, yani taş, toprak, tahta, yaygı üzerine koymak farz olup, burnu da beraber koymak vacib denildi. Özürsüz yalnız burnu koymak caiz değildir. Yalnız alnı koymak da mekruhtur. Secdede en az üç kere Sübhâne rabbiyel-a'lâ denir.
***
Sual: Köpeğin, kuşun ve diğer hayvanların satılmasında, satın alınmasında dinen bir mahzur var mıdır?
Cevap: Köpeği ve diğer işe yarayan hayvanları, kuşları satmak da ve satın almak da caizdir.
***
Sual: Âlem-i misal nedir, ruh veya cisim aleminden farklı mıdır?
Cevap: Tasavvuf büyüklerine ve birçok âlimlere göre “rahime-hümullahü teâlâ”, dünyada (Âlem-i misal) denilen üçüncü bir âlem vardır. Bu âlem; gördüğümüz (Cisim âlemi) gibi, maddeden yapılmamıştır. (Ruh âlemi) gibi mücerred de değildir. Yani maddesiz de değildir, ikisi arasındadır. Oradaki mahluklar parçalanabildikleri için, madde âlemine benzer. Ağırlığı olmadığı, yer kaplamadığı için ise, benzemez.
Dünyadaki her maddenin ve her mananın, o âlemde bir misali, şekli vardır. Suyun misali, orada yine sudur. İlmin misali, orada süttür. İyi huyların ve iyi işlerin orada görünüşü, bostan, çiçek, meyve gibi lezzetli şeylerdir. Kötü huyların ve çirkin işlerin, o âlemde görünüşü, karanlık, yılan, akrep gibi sıkıntı verici şeylerdir. Herkesin gördüğü rüyalar, hep o âlemdendir. Tasavvuf büyüklerine göre, âlem-i misâl de, ikiye ayrılmaktadır. Tasavvufçular, bu âleme hayâl kuvveti ile girerse, (Hayâle bağlı) olan âlem-i misâl denir. Hayâlin ve başka iç his organlarının ilgisi olmadan hâsıl olursa, (Mutlak) olan âlem-i misâl denir. [(Mektûbât) kitabının ikinci cildinin ellisekizinci mektubunda, Âlem-i misâl hakkında geniş bilgi vardır. Bu uzun mektubun tercümesi, (Se’âdet-i Ebediyye) kitabı, birinci kısım, 39.cu maddesinde mevcuttur.]
Tasavvufçulardan bazısı, (Riyâzet) çekerek ve (Mücâhede) yaparak, âlem-i misâle girdiklerini ve orada gördükleri şeyleri haber vermişlerdir. Din âlimleri de, bu âlemin varlığını ve bazı sırlarını bildirmişlerdir. Abdüllah ibni Abbâs “radıyallahü anhümâ” buyurdu ki, (Bu gördüğümüz âlemden başka bir âlem daha vardır. Bu âlemde bulunan her şeyin, orada bir benzeri vardır. Hatta, orada benim gibi bir İbni Abbâs vardır). (İslâm Ahlâkı s. 144)