Cevap:
Konu ile alakalı olarak Hadîkada deniyor ki:
“Birinin evine, odasına, bahçesine girileceği zaman izin istemek vaciptir. Kapıya vurarak, zili çalarak veya seslenerek, mesela selam vererek izin istemeden içeri girmemelidir. Ana baba, çocuğunun, çocuk, bunların odasına gireceği zaman da izin istemelidir. İzin üç defa istenir. Birincisinde izin verilmezse, bir dakika kadar sonra, ikinci defa istemeli, yine verilmezse, üçüncü defa istemelidir. Yine izin verilmezse, dört rekat namaz kılacak kadar beklemiş ise, içeri girmemeli, gitmelidir. Kapı aralanırsa, aradığı kimseyi sormadan önce, kendini tanıtmalıdır. Telefon edince de, önce kendini tanıtmalıdır. İçeri girmeye rızası olduğu bilinen kimsenin yanına izin almadan girilebilir.”
***
Sual: Namaz kılamayacak kadar hasta ve yaşlı olan bir kimse, kılamadığı namazlar yerine fidye verebilir mi?
Cevap:
“Birinin evine, odasına, bahçesine girileceği zaman izin istemek vaciptir. Kapıya vurarak, zili çalarak veya seslenerek, mesela selam vererek izin istemeden içeri girmemelidir. Ana baba, çocuğunun, çocuk, bunların odasına gireceği zaman da izin istemelidir. İzin üç defa istenir. Birincisinde izin verilmezse, bir dakika kadar sonra, ikinci defa istemeli, yine verilmezse, üçüncü defa istemelidir. Yine izin verilmezse, dört rekat namaz kılacak kadar beklemiş ise, içeri girmemeli, gitmelidir. Kapı aralanırsa, aradığı kimseyi sormadan önce, kendini tanıtmalıdır. Telefon edince de, önce kendini tanıtmalıdır. İçeri girmeye rızası olduğu bilinen kimsenin yanına izin almadan girilebilir.”
***
Sual: Namaz kılamayacak kadar hasta ve yaşlı olan bir kimse, kılamadığı namazlar yerine fidye verebilir mi?
Cevap:
Namaz, İbadet-i bedeniyye olduğundan, başkası yerine kılınamaz. Herkesin kendi kılması lazımdır. Ağır hasta ve çok ihtiyar, yaşlı kimse, kılamadığı namaz yerine fakire fidye, para veremez. Halbuki, oruç tutamayacak kadar hasta ve yaşlı kimse, tutamadığı oruçların yerine fidye vermesi lazımdır.
***
Sual: Abdestte ve gusülde yıkanacak yerlerde yara varsa ve su değdirmek de mümkün olmazsa ne yapmalıdır?
Cevap:
***
Sual: Abdestte ve gusülde yıkanacak yerlerde yara varsa ve su değdirmek de mümkün olmazsa ne yapmalıdır?
Cevap:
Merâk-ıl-felâhın Tahtâvî haşiyesinde bu konuda deniyor ki:
“Abdest ve gusülde, yıkanacak yerlerin yarıdan fazlası yara ise, teyemmüm eder. Yarısı yara ise, sağlam yerleri yıkar. Yaraları mesh eder, yaraya mesh zarar verirse, sargı üzerine mesh eder. Bu da zarar verirse, hiç mesh etmez.”
***
Sual: Bir kimsenin elleri ve ayakları kesilmiş veya yoksa, bu kimse nasıl abdest alması gerekir?
Cevap:
“Abdest ve gusülde, yıkanacak yerlerin yarıdan fazlası yara ise, teyemmüm eder. Yarısı yara ise, sağlam yerleri yıkar. Yaraları mesh eder, yaraya mesh zarar verirse, sargı üzerine mesh eder. Bu da zarar verirse, hiç mesh etmez.”
***
Sual: Bir kimsenin elleri ve ayakları kesilmiş veya yoksa, bu kimse nasıl abdest alması gerekir?
Cevap:
Bu konuda Merâk-ıl-felâhın Tahtâvî haşiyesinde deniyor ki:
“İki elinin ve iki ayağının yıkaması farz olan yerleri kesik olanın yüzü de yara ise, teyemmüm edemeyeceğinden abdestsiz kılar ve iade etmez. Yüzü sağlam ise, yüzünü yıkatır. Yardımcısı yoksa, sadece yüzünü toprağa sürer.”
***
Sual: Kur’an-ı kerimi ve ekmeği öpmenin mahzuru var mıdır?
Cevap:
“İki elinin ve iki ayağının yıkaması farz olan yerleri kesik olanın yüzü de yara ise, teyemmüm edemeyeceğinden abdestsiz kılar ve iade etmez. Yüzü sağlam ise, yüzünü yıkatır. Yardımcısı yoksa, sadece yüzünü toprağa sürer.”
***
Sual: Kur’an-ı kerimi ve ekmeği öpmenin mahzuru var mıdır?
Cevap:
Kur’ân-ı kerimi, ekmeği öpmek caizdir.
***
Sual: Dinimizde, dua etmek de diğer namaz, oruç ibadetleri gibi bir ibadet midir ve yapılan her duanın kabul olma durumu var mıdır?
Cevap:
***
Sual: Dinimizde, dua etmek de diğer namaz, oruç ibadetleri gibi bir ibadet midir ve yapılan her duanın kabul olma durumu var mıdır?
Cevap:
Bu konuda Kâdî zâde, Ferâid kitabında buyuruyor ki:
“Dua ibadet demektir. Bunun için namaza dua denilir. İslâmiyette dua, Allahü teâlâya yalvararak muradını istemektir. Allahü teâlâ, dua eden Müslümanı çok sever. Dua etmeyene gadab eder. Dua müminin silahıdır. Dinin temel direklerinden biridir. Yerleri, gökleri aydınlatan nurdur. Dua, gelmiş olan dertleri, belaları giderir. Gelmemiş olanların da gelmelerine mani olur. (Bana halis kalp ile dua ediniz! Böyle duaları kabul ederim) mealindeki âyet-i kerimeden anlaşılıyor ki, dua etmek, namaz, oruç gibi ibadettir. (Bana ibadet yapmak istemeyenleri, zelil ve hakir yapar, Cehenneme atarım) mealindeki âyet-i kerime meşhurdur. Allahü teâlâ, her şeyi sebep ile yaratmakta, nimetlerini sebeplerin arkasından göndermektedir. Zararları, dertleri def etmek ve faydalı şeyleri vermek için de, dua etmeyi sebep yapmıştır. Peygamberler aleyhimüssalevât, hep dua ettiler. Ümmetlerine dua etmelerini emir ettiler. Dua etmenin de şartları vardır. Önce, günahlarına pişman olup, tevbe etmeli, istiğfar okumalı, sadaka vermeli, imanını Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olarak düzeltmeli, duanın kabul olacağına inanmalı, güvenmeli, iki dizi üzerine kıbleye karşı oturup, önce hamd etmeli ve salevat okumalı. Duayı üçten fazla söylemeli. Haram şeyleri ve hasıl olmuş şeyleri istememeli. Kabul olmadı diyerek, ümidi kesmemeli, kabul oluncaya kadar, uzun zaman tekrar etmelidir. Haram yememeli, haram içmemeli, haram şeyleri söylememelidir.”
***
Sual: Selam verene, aksırıp elhamdülillah diyene, mektupla veya mail ile gelen selama hemen cevap vermek gerekir mi?
Cevap:
“Dua ibadet demektir. Bunun için namaza dua denilir. İslâmiyette dua, Allahü teâlâya yalvararak muradını istemektir. Allahü teâlâ, dua eden Müslümanı çok sever. Dua etmeyene gadab eder. Dua müminin silahıdır. Dinin temel direklerinden biridir. Yerleri, gökleri aydınlatan nurdur. Dua, gelmiş olan dertleri, belaları giderir. Gelmemiş olanların da gelmelerine mani olur. (Bana halis kalp ile dua ediniz! Böyle duaları kabul ederim) mealindeki âyet-i kerimeden anlaşılıyor ki, dua etmek, namaz, oruç gibi ibadettir. (Bana ibadet yapmak istemeyenleri, zelil ve hakir yapar, Cehenneme atarım) mealindeki âyet-i kerime meşhurdur. Allahü teâlâ, her şeyi sebep ile yaratmakta, nimetlerini sebeplerin arkasından göndermektedir. Zararları, dertleri def etmek ve faydalı şeyleri vermek için de, dua etmeyi sebep yapmıştır. Peygamberler aleyhimüssalevât, hep dua ettiler. Ümmetlerine dua etmelerini emir ettiler. Dua etmenin de şartları vardır. Önce, günahlarına pişman olup, tevbe etmeli, istiğfar okumalı, sadaka vermeli, imanını Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olarak düzeltmeli, duanın kabul olacağına inanmalı, güvenmeli, iki dizi üzerine kıbleye karşı oturup, önce hamd etmeli ve salevat okumalı. Duayı üçten fazla söylemeli. Haram şeyleri ve hasıl olmuş şeyleri istememeli. Kabul olmadı diyerek, ümidi kesmemeli, kabul oluncaya kadar, uzun zaman tekrar etmelidir. Haram yememeli, haram içmemeli, haram şeyleri söylememelidir.”
***
Sual: Selam verene, aksırıp elhamdülillah diyene, mektupla veya mail ile gelen selama hemen cevap vermek gerekir mi?
Cevap:
Selam verene ve üçe kadar aksırıp da Elhamdülillah diyene hemen cevap vermek farz-ı kifayedir. İşitenlerin cevabı geciktirmesi haramdır. Tevbe etmeleri lazım olur. Mektupla, mail ile gelen selamı okuyunca hemen Ve aleyküm selam demek farzdır. Bunu yazıp göndermek ise müstehabdır. Birisine selam götürmeyi kabul eden kimsenin, bu selamı götürmesi farzdır. Çünkü, üzerinde emanettir. Götürmeyi kabul etmemiş ise Vedia olur ve Vediayı götürmek lazım olmaz.