Cevap:
(Birgivî vasıyyetnâmesi) şerhi, 115 ve 202. ci sahifelerinde diyor ki, (Zünnar denilen papaz kuşağını bağlamak ve putlara, heykellere, meselâ haç, salip denilen, İsa aleyhisselâmın asılmış hâli dedikleri, birbirine dik kesişen iki çubuğa tapınmak, boynuna asarak tazim etmek ve İslâmiyeti bildiren din kitaplarından birini tahkir etmek, İslâm âlimlerinden birini istihza, alay etmek ve küfre sebep olan bir söz söylemek ve yazmak ve tazim etmemiz emir olunan bir şeyi tahkir ve tahkir etmemiz emir olunan bir şeyi tazim etmek küfürdür. Bunları yapanın imanı gider, kâfir olur. Fakat, büyük bir günah işleyen, bu işin fena olduğunu düşünür, yaptığına pişman olur, üzülür. Allahü teâlâdan utanırsa, imanı gitmez, kâfir olmaz. İtikadı sahih olup, küfür alâmeti olmayan büyük günahı işleyen kâfir olmaz. Bu günahına tevbe eder, Allahü teâlâdan af dilerse, af olur. Tevbe etmeden ölürse, Allahü teâlâ dilerse, yine af eder. Dilerse, günahı kadar azab edip, sonra Cennete kor. Fakat imansız olarak ölen kâfir ve bid’at sahibi, ahirette hiç af olunmayacak, muhakkak Cehennemde yanacaktır. Kâfir, Cehennemden hiç çıkarılmayacak, bid’at sâhibi, çıkarılacaktır). (Tam İlmihal s. 770)
***
Sual: Vacib ile sünnet ne demektir ve çeşitleri nelerdir?
Cevap:
***
Sual: Vacib ile sünnet ne demektir ve çeşitleri nelerdir?
Cevap:
Vacib odur ki, onu Allahü azîm-üş-şân buyurmuş ola. Buyurduğu, şüpheli delil ile belli olmuş ola. Vacib olduğuna inanmayan, kâfir olmaz. Lâkin, işlemeyen, Cehennem azabına lâyık olur. Meselâ, vitir namazında, kunut duasını okumak ve hacı bayramında kurban kesmek ve Ramazan-ı şerif bayramında fıtra vermek ve secde âyeti okununca, (Secde-i tilâvet) yapmak gibi. Vacib içinde, dört vacib ve bir farz vardır. İlmi vacib, ameli vacib, miktarı vacib, itikadı vacib, ihlâsı farz. Farzın ve vacibin riyası haramdır.
Ve dahi sünnet, onu, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” hazretleri, bir kere veya iki kere terk etmiş ola. Terk edene, azab olmaz. Lâkin, özürsüz ve devamlı terk eden, itaba ve sevabından mahrum olmağa lâyık olur. Mesela, misvak istimal etmek ve ezan ve ikamet ve cemaat ile namaz kılmak ve evlendiği gece taam yedirmek ve çocuğunu sünnet ettirmek gibi. Sünnet dahi üç nevdir: Sünnet-i müekkede, sünnet-i gayr-ı müekkede, sünnet-i alel-kifâye.
Sünnet-i müekkede olanlar, sabah namazının sünneti ve öğle namazının evvel ve son sünnetleri ve akşam namazının sünneti ve yatsı namazının son sünneti gibi. Bunlar, sünnet-i müekkededir. Sabah namazının sünnetine vacib diyen âlimler de vardır. Bu sünnetler asla özürsüz terk olunmaz. Beğenmeyen kâfir olur.
Sünnet-i gayr-ı müekkede olanlar, ikindinin sünneti ve yatsı namazının evvel sünneti. Bunlar çok kere terk olunursa, bir şey lâzım gelmez. Özürsüz olarak büsbütün terk olunursa, itaba ve şefaatten mahrum olmağa sebep olur. Sünnet-i alel kifâye, beş on kimseden birisi işlese, sairlerinden sakıt olur. Selâm vermek ve itikâfa girmek ve meşru olan işlerinin evvelinde Besmele-i şerifeyi söylemek gibi. (İslâm Ahlâkı s. 206)
Ve dahi sünnet, onu, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” hazretleri, bir kere veya iki kere terk etmiş ola. Terk edene, azab olmaz. Lâkin, özürsüz ve devamlı terk eden, itaba ve sevabından mahrum olmağa lâyık olur. Mesela, misvak istimal etmek ve ezan ve ikamet ve cemaat ile namaz kılmak ve evlendiği gece taam yedirmek ve çocuğunu sünnet ettirmek gibi. Sünnet dahi üç nevdir: Sünnet-i müekkede, sünnet-i gayr-ı müekkede, sünnet-i alel-kifâye.
Sünnet-i müekkede olanlar, sabah namazının sünneti ve öğle namazının evvel ve son sünnetleri ve akşam namazının sünneti ve yatsı namazının son sünneti gibi. Bunlar, sünnet-i müekkededir. Sabah namazının sünnetine vacib diyen âlimler de vardır. Bu sünnetler asla özürsüz terk olunmaz. Beğenmeyen kâfir olur.
Sünnet-i gayr-ı müekkede olanlar, ikindinin sünneti ve yatsı namazının evvel sünneti. Bunlar çok kere terk olunursa, bir şey lâzım gelmez. Özürsüz olarak büsbütün terk olunursa, itaba ve şefaatten mahrum olmağa sebep olur. Sünnet-i alel kifâye, beş on kimseden birisi işlese, sairlerinden sakıt olur. Selâm vermek ve itikâfa girmek ve meşru olan işlerinin evvelinde Besmele-i şerifeyi söylemek gibi. (İslâm Ahlâkı s. 206)