Sual: Kendini beğenen ve kendini her yerde hep ön planda tutup, kendine kıymet, değer veren bir kimse, değerli, kıymetli mi olmuş olur?
Cevap: Tekebbür etmek haramdır. Tekebbür, Allahü teâlânın bir sıfatıdır. Kibir ve Kibriya sıfatı, Ona mahsustur. İnsan, nefsini ne kadar aşağılarsa, Allahü teâlâ indinde kıymeti o kadar yükselir. Kendine kıymet verenin, Allahü teâlâ katında kıymeti olmaz. Kibrin zararını bilmeyen kimse için âlim demek, yalan olur. İnsanın ilmi arttıkça, Allahü teâlâdan korkması artar, günah işlemeye cesaret edemez. Bunun için, Peygamberler aleyhimüsselam, tevazu sahibi idiler. Allahü teâlâdan çok korkarlardı. Kendilerinde kibir ve ucub gibi kötü huylar hiç yoktu.
Küçüklere, fasıklara ve facirlere karşı da kibirli olmamalıdır. Yalnız, tekebbür sahibine karşı tekebbür etmek lazımdır. Bir âlim, cahili görünce, bu, bilmediği için günah işliyor. Ben ise, bilerek işliyorum, demelidir. Bir âlimi görünce, bu benden daha çok biliyor ve ilminin hakkını veriyor. İhlas ile amel yapıyor. Ben böyle değilim, demelidir. Kendinden daha yaşlı bir kimseyi görünce, bu benden daha çok ibadet etti, demelidir. Gençleri görünce, bunların günahı az, benim günahlarım çok demelidir. Kendi yaşındakileri görünce, günahlarımı biliyorum, onun ne yaptığını bilmiyorum. Bilinen kötülükleri tahkir etmek lazımdır, demelidir. Bir bidat sahibini veya kâfiri görünce, insanın hâli son nefeste belli olur. Acaba benim halim ne olacak, demeli, bunlara da tekebbür etmemelidir. Fakat, bunları sevmemelidir. Hele, küfrü, bidati yaymaya uğraşan Dinde Reformcular, Resulullah efendimizin sünnetine düşmandırlar. Sünnetin nurlarını söndürmeye ve bidati, dalâleti yaymaya, Ehl-i sünnet âlimlerini kötülemeye ve âyet-i kerimelere, hadis-i şeriflere yanlış manalar vererek, İslamiyeti içerden yıkmaya çalışmaktadırlar. Bunları da sevmemelidir. Riya, gösteriş yapanlara karşı da tekebbür etmek caizdir. Allahü teâlâ, kibriyâ sahibidir. Kibir sahibine tekebbür etmek, sadaka vermek gibi sevaptır.
***
Sual: Tanımadığımız bir Müslüman hakkında, iyidir veya kötüdür diye bir söz söylemek uygun olur mu veya ne yapmalıdır?
Cevap: Salih veya fasık yani günahkâr olduğu bilinmeyen bir mümine hüsn-i zan etmelidir.
***
Sual: Mümini ve zimmîyi ikrah etmek, korkutmak ne demektir? Bir insanı, istemediği bir şeyi yapması için, zorlamak câiz midir?
Cevap: Mümini ve zimmîyi ikrah etmek, korkutmak büyük günahtır.
İbni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh”, beşinci ciltte ve (Dürer-ül-hükkâm) 949. cu maddede buyuruyor ki, (İkrah), bir insanı, istemediği bir şeyi yapması için, haksız olarak zorlamak demektir. Birini zorlamanın ikrah olması için dört şart lâzımdır. Zorlayanın, korkuttuğu şeyi yapabilecek kuvvette olması, zorlananın korkutulan şeyin muhakkak yapılacağını bilmesi, korkutulan şeyin, ölüm veya bir uzvun kesilmesi veya üzücü bir şey olması, zorlanan şeyin, yapılmaması gereken bir şey olması lâzımdır. İkrah iki türlü olur: Mülcî olan ve mülcî olmayan ikrah. (Mülcî) tam, ağır olup, insanın rızasını ve ihtiyarını yok eder. Zorlanan şeyin yapılması zaruri olur. Bu da, ölüm, bir uzvun telef olması veya bu ikisine sebep olacak hapis ve dayaktır. Bütün malın telef edilmesi ile ikrah olunmanın da (Mülcî) olacağı İbni Âbidînde yazılıdır. Zaruri olan nafakayı temin etmek için çalışmağa mâni olunması ve başka çalışacak yer bulamamak korkusu, (mülcî olan ikrah) sayılacağı buradan anlaşılmaktadır. (Mülcî olmıyan) ikrah, yalnız rızayı yok eder ki, bir günden ziyade hapis veya şiddetli dayak ile korkutulmaktır. Böyle ikrah da, küfr-i hükmî için özür olur. İlim, şeref sahiplerini tekdir etmek, sert söylemek, bunlar için ikrah olur. Mahrem akrabanın hapis edilmesi de ikrah olur. Sultanın [Hükûmetin, kanunların] emirleri ikrah demektir. (Tam İlmihal s. 897)