Cevap: Abdülhak-ı Dehlevî hazretleri, (Eşi’at-ül-leme’ât)ın üçüncü cildinde diyor ki: (İslâm âlimleri, saç, sakal boyamakta, bulundukları yerin âdetine uymuşlardır. Çünkü, [câiz olan, mubah olan işlerde], bulunduğu yerin âdetine uymamak, şöhrete sebep olur. Bu ise, mekruhtur). Muhammed Hâdimî “rahime-hullahü teâlâ” (Berîka) kitabında diyor ki, (Hadîs-i şerifte, (Bıyığı kısa, sakalı uzun yapınız!) buyuruldu. Bunun için, sakalı kazımak, kesmek ve sünnet miktarından kısa yapmak men olundu. Sakalı bir kabza, bir tutam uzatmak sünnettir. Sakalı bir kabzadan kısa yapmak câiz değildir. Bir kabzadan fazlasını kesmek de sünnettir). Bir kabza, dudak kenarından, dört parmak eni kadar uzun olmak demektir.
Sünnet olan, hatta mubah olan şeyi sultan emir edince, bunu yapmak vacib olur. Sultanın ve bütün Müslümanların yapması, emir demektir. Böyle yerlerde sakalı bir tutam uzatmak vacib olur. Bir tutamdan kısa yapmak veya kazımak, vacibi terk etmek olur. Tahrimen mekruh olur. Bunun, camide imam olması câiz olmaz. Fakat, Dâr-ül-harbde bulunan veya zulüm görmemek, nafakadan olmamak yahut emr-i ma’rûf yapabilmek, Müslümanlara ve İslâmiyete hizmet edebilmek, dinini, namusunu koruyabilmek için sakalını kazımak câiz hatta lâzım olur. Özürsüz olarak kısaltmak ve kazımak mekruh olur. Bir tutamdan kısa sakal bırakarak, böylece sünneti yaptığına inanmak, bidat olur. Sünneti değiştirmek olur. Böyle bidat işlemek, adam öldürmekten daha büyük günah olur. (İslâm Ahlâkı s. 201)
***
Sual: Küfrün çeşitleri ve küfre sebep olan şeyler nelerdir?
Cevap: Küfr [Allaha düşman olmak] üç nevdir: Küfr-i inâdî, küfr-i cehli, küfr-i hükmî.
Küfr-i inâdî, Ebu Cehil ve Firavun ve Nemrut ve Şeddad küfrü gibi, dini, imanı bilerek, inanmamak olup, bunlar Cehennemliktir demek câizdir.
Küfr-i cehli, kâfirlerin avamına, bu dinin hak olduğunu bilir ve ezân-ı Muhammedî okunur iken, işitirler de, gel Müslüman ol, desen, biz atamızdan ve anamızdan böyle bulduk, böyle gideriz, derler.
Küfr-i hükmî, tazim olunacak yerde tahkir ve tahkir olunacak yerde, tazim etmektir.
Allahü azîm-üş-şânın Evliyasını ve Enbiyasını ve Ulemasını, bunların sözlerini ve fıkıh kitaplarını ve fetvaları tazim edecek iken tahkir ederse, o dahi küfürdür. Kâfirlerin dini ayinlerini beğenmek ve zaruret yok iken zünnar kuşanmak ve papazlara mahsus olan başlık, salip [birbirine dik çakılmış iki çubuk, haç] gibi küfür alâmetlerini kullanmak. Ve bunlara, muhabbet, küfürdür. (İslâm Ahlâkı s. 199)
***
Sual: Bazı kimseler, kendilerini önceki âlimlerden, evliyadan hatta Eshâbdan üstün görmekte ve onlara dil uzatmaktadır. Böyle kimselere ne demelidir?
Cevap: Konu ile alakalı olarak, İmâm-ı Rabbânî hazretleri Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“Kendini, Eshâb-ı kiram gibi sanmak, ahmaklıktır. Kendini, önce gelen büyüklere benzetmek ise, cahilliktir. Şunu da bildirelim ki, önce olmak şerefinin üstünlüğe sebep olması, birinci asırda, insanların en iyisinin sohbetine kavuşanlar içindir. Sonraki asırlarda böyle değildir. Daha sonraki asırda gelenler, önündeki asırlarda gelenlerden üstün olabilir. Hatta aynı asırda bulunanlardan, sonraki, öncekinden, talebesi hocasından ileri geçebilir. Allahü teâlâ, dil uzatanları, gaflet uykusundan uyandırsın! Bir Müslümanı kabahatli sanarak, dedikodu yapmak, sövmek, pek şeni, çok çirkindir. Vehim ile, zan ile, bir Müslümana sapık demek, kâfir demek, inatçılık, kincilik olur. Bu iftiraları yerinde olmadığı zaman, söyleyenler sapık ve kâfir olur. Böyle olduğunu hadîs-i şerif bildirmektedir.”
***
Sual: Peygamber efendimizin kendi zamanı ve Ona yakın olan zamanlar, sonrakilerden daha mı kıymetli idi?
Cevap: Bu konuda Merec-ül-bahreynde deniyor ki:
“Hakîm Alî Tirmizî hazretleri buyurdu ki: “Yaşım ilerledikçe, ilmim, amelim ve mücahedem arttığı hâlde, gençliğimde kavuşmuş olduğum nurları, tesirleri kendimde bulamaz oldum. Sebebini bir türlü anlayamadım. Gençlik zamanım, Resûlullah efendimizin zamanına daha yakın olduğu için, o zamandaki hâlin daha üstün olduğu, kalbime ilham edildi.” O zamana yakın zamanlar böyle kıymetli olunca, o zamanın kendinin ne kadar çok kıymetli olduğunu anlamalıdır. Bunun içindir ki, Kût-ül-kulûbda; “Resûlullahın o mübarek cemalini bir kere görmek ve biraz huzurunda oturmak, insanı öyle şeylere kavuşturur ki, başka zamanlarda yapılan halvetlerle ve kırk gün riyazet çekmekle, bunlar elde edilemezler” buyurulmaktadır. Başka zamanlarda yetişen büyük Veliler de, Resûlullah efendimizin manevi sohbetinde bulunup, feyiz almakla yükselmişlerdir.”
***
Sual: Secde, Kâbe'ye mi yapılır yoksa Kâbe'ye karşı mı yapılır.
Cevap: Secde yalnız Allah için, Kâbe'ye karşı yapılır. Kâbe için yapılmaz. Kâbe için secde edenin imanı gider, kâfir olur.