Cevap:
Allahü teâlânın, kullarına merhameti pek çoktur. Bütün insanların dünyada rahat ve huzur içinde yaşamalarını ve öldükten sonra da, nimetler, lezzetler içinde sonsuz kalmalarını istiyor. Bu saadetlere kavuşabilmek için iman etmelerini, Müslüman olmalarını, Peygamberi Muhammed aleyhisselamın ve Onun Eshâbının yolunda birleşmelerini, birbirlerini sevmelerini, yardımlaşmalarını emrediyor. Peygamber efendimiz;
(Karanlık gecelerde, yıldızlar yol gösterdikleri gibi, Eshâbım da, saadet yolunu göstermektedirler. Herhangisinin sözlerine tabi olursanız, saadete kavuşursunuz) buyurdu.
Eshâb-ı kiramın hepsi, Kur'ân-ı kerimi, Resulullah efendimizden öğrendiler. Öğrendiklerini, gittikleri yerlere yaydılar. Resulullah efendimizden işittiklerine kendi düşüncelerini karıştırmadılar. İslam âlimleri, Eshâb-ı kiramdan işittiklerini kitaplara yazdılar. Bu âlimlere Ehl-i sünnet âlimleri denir.Sonradan gelen ve kendilerini âlim zannedenlerden bazıları, eski Yunan filozoflarından, Yahudilerden, Hristiyanlardan ve bilhassa İngiliz casuslarının yalanlarından ve kendi zamanlarındaki fen bilgilerinden, kafalarında hasıl olan düşüncelerini ekleyerek, yeni din bilgileri ortaya çıkardılar. İslam âlimi olarak konuşup, İslâmiyeti içeriden yıkmaya çalıştılar. Bunlara Zındık denir. Bunlardan manaları açık olan âyetleri ve hadis-i şerifleri değiştirenler Kâfir oldu. Manaları açık olmayanlara yanlış mana verenlere Bidat fırkaları denildi. Müslüman ismini taşıyan birçok bozuk bidat fırkası meydana geldi. İngilizler, bundan istifade ederek, küfür ve bidat fırkaları meydana çıkararak, hakiki Müslümanlığı yok etmeye çalışıyorlar.
***
Sual: Âyet ve hadislerde geçen şirk, her çeşit küfür, inkâr anlamında mıdır?
Cevap: Küfrün, inkârın çeşitleri vardır. Hepsinin de en kötüsü, en büyüğü şirktir. Bir kötülüğün her çeşidini bildirmek için, çok kere, bunların en kötüsü söylenir. Bunun için, âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerde bulunan şirk kelimesinden, her çeşit küfür manası anlaşılır. Nisâ suresinin kırksekiz ve yüzonaltıncı âyet-i kerimelerinde, müşrikin hiç affedilmeyeceği bildirildi.
***
Sual: İslâm bankası nasıl çalışır? Veresiye faizsiz ev almak isteyen nasıl bir yol izleyebilir?
Cevap:
İslâm bankası, ticaret, sanat ve inşaat yapanlara, ihtiyacı olanlara, fâiz ile ödünç para vermez. Muhtaç oldukları malları, veresiye olarak taksit ile kendilerine satmak üzere, bunlarla anlaşır. Bunlar, muhtaç oldukları her nevi menkul ve gayr-ı menkul malların cinsini, miktarını ve evsafını bankaya bildirirler. Banka, onları satın alıp, emanet olarak bunlara teslim eder. Üzerine kâr koyarak, sonra, bunlarla veresiye satış akdi yapar. Uyuştukları tarihlerde, borçlarını bankaya, taksit ile öderler. Banka, mallara malik olmadan evvel, bunlarla akit yaparsa, bey’ bâtıl olur.
Çalıştığı müessesenin fâiz ile verdiği mesken parasından istifade etmek isteyen kimse, (Sizden ev satın almak istiyorum. Aldıktan sonra, bedelinin maaşımdan taksitlerle kesilmesini dilerim) demeli, müessese de, İslâm bankasının yaptığı gibi, satın aldığı veya inşa ettirdiği binayı görünce, tespit edecekleri semen ile, buna veresiye satmalıdır. Binayı görüp sözleşmeden evvel maaşından kesilenleri müesseseye ödünç verir. Sonra bunlar semenden düşülür. (Tam İlmihal s. 860)