CEVAP
Kalbin kırılmasıyla, kalb kırmak ayrı şeydir. Birkaç örnek verelim:
1- Savaşta bir kâfirin gözünü çıkarsak, kalbi de kırılmış olur. Hattâ bunu gören yakınlarının da kalbleri kırılır. Ama kâfirin gözünü çıkaran mücahid, kalb kırma günahına girmiş olmaz.
2- Dinen cezası olan suçluyu cezalandırmakla görevli kimse, suçluya cezasını verirken suçlunun kalbi kırılabilir. Ama görevli, kalb kırma günahına girmiş olmaz.
3- Bir âmir, memurun eksiklerini, hatalarını görüp onu ikaz edince, ister istemez memurun kalbi kırılmış olur, ama âmir, kalb kırma günahına girmiş olmaz.
4- Zengin biri, bir dilenciye, az mal veya para verse, çok para vereceğini ümit eden dilencinin sükûtu hayâle uğrayarak kalbi kırılabilir, ama o zengin kimse, kalb kırma günahına girmiş olmaz.
5- Eski devirlerde, maslahata binaen, erkek iki veya daha fazla kadınla evlenebiliyordu. Birinci kadının elbette kalbi çok kırılıyordu. İşin içinde maslahat olduğu için, erkek mazur duruma düşüyordu.
6- Zengin bir Müslüman, vereceği zekât ve sadakaları, yapacağı her türlü maddî ve mânevî yardımı, fâsık akrabalarına değil de, yabancı sâlih Müslümanlara yapsa, akrabalarının ister istemez kalbi kırılabilir. Ama o Müslüman, kalb kırma günahına girmiş olmaz. Müslümanın tavrını, safını belli etmesi, Allahü teâlânın sevdiklerini tercih etmesi, onları üstün tutması, Onun sevmediklerinden ise uzak durması lazımdır.
Bunun gibi, bir yere misafir olan kimse, orada umduğunu bulamasa, üç gün sonra, misafire yol verseler, misafirin kalbi kırılabilir, ama ev sahibi kalb kırma günahına girmiş olmaz. Bu ev sahibi İbrahim aleyhisselam olsa, misafir bir dinsiz olsa, durum yine böyledir. Allahü teâlâ, kalbi kırılan dinsizin gönlünü alması için Cebrail aleyhisselamı gönderiyor. İbrahim aleyhisselam da özür diliyor, misafirin kırılan kalbi tamir edilmiş oluyor.
Durum bundan ibarettir.