Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Ehl-i sünnet âlimlerinden faydalanmanın ve onları sevmenin en büyük engeli, insanın kendi nefsidir. Nefsimizi sevmeyip onu ne kadar aradan çekersek, o kadar seviliriz, çünkü bir kalbde iki sevgi olmaz. İnsan kendi nefsini severse, arkadaşını, hocasını nasıl sevecek? Hocasını sevmek için nefsini sevmemesi, beğenmemesi, kendisini aradan çekmesi şarttır. Biri arada varsa o engeldir, o engel var oldukça da o sevgi içeri akmaz. İşte bundan dolayı evliya zatlar, nefislerini aradan çekebilmek için senelerce yememişler, içmemişler, dünya kelamı etmemişler, çok çile çekmek zorunda kalmışlardır.
Âhir zamandayız, şimdi evliya zatlar gibi yapmak elbette çok zordur. Böyle sıkıntılara katlanamıyorsak, hiç olmazsa sormasını öğrenmeliyiz. Sormak da büyük bir nimettir. İmkânı olanlar, her yapacağı işi, dinini öğrendiği zata sorarsa, kendi aklına göre hareket etmemiş olur. Zahmetsizce hedefine ulaşır.
Dinimizde istişarenin önemi çok büyüktür. Sormadan bir şey yapmamalı. Başarının sırrı, yapmak değil, sormaktır.
Bayezid-i Bistami hazretleri bir gün giderken, bir talebesi onu adım adım takip eder. Onun bastığı yerlere basar. Tabiî mübarek zat farkındadır. Arkasını döner, (Ne yapıyorsun?) diye sorar. (Efendim izinizi takip ediyorum. Elbisenizden bir parça verseniz de, bereketlensem) der. O zat şöyle cevap verir:
Elbisemden bir parça değil de, bütün derimi yüzseler, üzerine geçirseler sen adam olamazsın. Çünkü birinin izinde gitmek, izine basmakla olmaz. Söz dinlemediğin müddetçe, ne yaparsan yap, faydası olmaz. Sen önce dediklerimi yapmalısın.
Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okuyan ilim sahibi olur. O bilgilerle amel ederse evliya olur. İnsan bu dünyada bundan başka daha ne ister? Âlim olmak isteyen okusun, evliya olmak isteyen tatbik etsin! Bu kitaplar, binlerce çiçekten toplanan bal gibi hazır lokmadır. O halde bu ilacı kullanmayan, hastalıktan ölürse yani imanını kaybederse suç kimin olur? İlaç, kullanmak için, ilim de uygulamak içindir.
Ormanda vahşi hayvanların hücumuna uğrayan, silahını kullanmayıp parçalanırsa suç kimindir? Demek ki, insan da ilmiyle amel etmeyip, bu yüzden âhirette azaba uğrarsa suçu başkasında aramamalı. O halde çok büyük vebal altındayız. Çünkü işitmediğimiz, öğrenmediğimiz bir şey kalmadı. Fakat sıra uygulamaya gelince, nedense seksen türlü bahane bulunuyor, yorumlar getiriliyor. Amel edilmeyen ilmin vebal olduğunu unutmamalı, bildiklerimizi uygulamaya çalışmalıyız.
Ehl-i sünnet âlimlerinden faydalanmanın ve onları sevmenin en büyük engeli, insanın kendi nefsidir. Nefsimizi sevmeyip onu ne kadar aradan çekersek, o kadar seviliriz, çünkü bir kalbde iki sevgi olmaz. İnsan kendi nefsini severse, arkadaşını, hocasını nasıl sevecek? Hocasını sevmek için nefsini sevmemesi, beğenmemesi, kendisini aradan çekmesi şarttır. Biri arada varsa o engeldir, o engel var oldukça da o sevgi içeri akmaz. İşte bundan dolayı evliya zatlar, nefislerini aradan çekebilmek için senelerce yememişler, içmemişler, dünya kelamı etmemişler, çok çile çekmek zorunda kalmışlardır.
Âhir zamandayız, şimdi evliya zatlar gibi yapmak elbette çok zordur. Böyle sıkıntılara katlanamıyorsak, hiç olmazsa sormasını öğrenmeliyiz. Sormak da büyük bir nimettir. İmkânı olanlar, her yapacağı işi, dinini öğrendiği zata sorarsa, kendi aklına göre hareket etmemiş olur. Zahmetsizce hedefine ulaşır.
Dinimizde istişarenin önemi çok büyüktür. Sormadan bir şey yapmamalı. Başarının sırrı, yapmak değil, sormaktır.
Bayezid-i Bistami hazretleri bir gün giderken, bir talebesi onu adım adım takip eder. Onun bastığı yerlere basar. Tabiî mübarek zat farkındadır. Arkasını döner, (Ne yapıyorsun?) diye sorar. (Efendim izinizi takip ediyorum. Elbisenizden bir parça verseniz de, bereketlensem) der. O zat şöyle cevap verir:
Elbisemden bir parça değil de, bütün derimi yüzseler, üzerine geçirseler sen adam olamazsın. Çünkü birinin izinde gitmek, izine basmakla olmaz. Söz dinlemediğin müddetçe, ne yaparsan yap, faydası olmaz. Sen önce dediklerimi yapmalısın.
Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okuyan ilim sahibi olur. O bilgilerle amel ederse evliya olur. İnsan bu dünyada bundan başka daha ne ister? Âlim olmak isteyen okusun, evliya olmak isteyen tatbik etsin! Bu kitaplar, binlerce çiçekten toplanan bal gibi hazır lokmadır. O halde bu ilacı kullanmayan, hastalıktan ölürse yani imanını kaybederse suç kimin olur? İlaç, kullanmak için, ilim de uygulamak içindir.
Ormanda vahşi hayvanların hücumuna uğrayan, silahını kullanmayıp parçalanırsa suç kimindir? Demek ki, insan da ilmiyle amel etmeyip, bu yüzden âhirette azaba uğrarsa suçu başkasında aramamalı. O halde çok büyük vebal altındayız. Çünkü işitmediğimiz, öğrenmediğimiz bir şey kalmadı. Fakat sıra uygulamaya gelince, nedense seksen türlü bahane bulunuyor, yorumlar getiriliyor. Amel edilmeyen ilmin vebal olduğunu unutmamalı, bildiklerimizi uygulamaya çalışmalıyız.