Cevap: Öğrenmesi farz veya vacib olan fıkıh bilgilerini öğrenmemek fısktır, günahtır. Fasıkların şahitliği kabul olmadığı için, şahitlere itiraz olunduğu zaman, hâkim şahitlere fıkıhtan sorarlardı. Bilmezlerse, reddolundukları gibi, tazir de olunurlardı. İbni Âbidîn ön sözünde buyuruyor ki:
“Kur’ân-ı kerimden namaz kılacak kadar ezberlemek farzdır. Bunu öğrendikten sonra, fıkıh bilgilerinden farz-ı ayın olanları öğrenmek, Kur’ân-ı kerimin fazlasını ezberlemekten daha iyidir. Çünkü, Kur’ân-ı kerimi ezberlemek, yani hafız olmak farz-ı kifayedir. İbadetler ve muâmelat için lazım olan fıkıh bilgilerini öğrenmek ise farz-ı ayındır. Helalden, haramdan ikiyüz bin meseleyi ezberlemek lazımdır. Bunların bir kısmı farz-ı ayındır. Bir kısmı da farz-ı kifayedir. Herkese, işine göre, lüzumlu olanlar farz-ı ayın olur. Fakat hepsini öğrenmek, Kur’ân-ı kerimi ezberlemekten daha iyidir. Tefsir ile vakit geçirmek doğru değildir. Çünkü, tefsir ile, vaaz ve kıssa öğrenilir. Fıkıh okuyarak, helali, haramı öğrenmelidir. Allahü teâlâ hikmeti övdü. Tefsir âlimlerinin çoğu “Hikmet, fıkıhtır” dedi. Bir fıkıh âlimi, bin zahitten daha kıymetlidir. Fıkıh bilgileri, dört mezhebin âlimlerinden öğrenilir. Dört mezhepten birinde bulunmayan fıkıh bilgisi caiz değildir. Tefsir ilminin kaideleri kurulmamış, kollara ayrılmamış, sonuna varılmamıştır. Her âyetin çok tefsiri vardır. Hepsini Allahü teâlâdan başka kimse bilmez.”
***
Sual: Ezan okumak, imamlık yapmak için ücret almak, dinimizce uygun mudur?
Cevap: Ezan, imamlık, Kur’ân-ı kerim ve mevlid okumak, din bilgisi öğretmek için ücret almak caiz değil ise de, imamlık, müezzinlik ve ilim öğretmek için ücret almaya izin verilmiştir. Haram işler için ücret almak caiz değildir.
Hafız, okumak için, çok veren ile az vereni ayırt etmemelidir. Ayırt ederse, para kazanmak için hafız olmuş demektir. Bu ise, haramdır. Hafızlar, Kur’ân-ı kerim ve mevlid okumakla geçinmemeli. Bunları, para düşünmeden, Allah rızası için okumalıdır. İmamlıkla, sanatla veya ticaretle geçinmelidirler.
***
Sual: Abdest alırken de kıbleye mi dönmelidir?
Cevap: Kıbleye karşı, abdest almak, abdestin edeblerindendir.
***
Sual: Fetva ne demektir, herkesin âyet ve hadisten anlayıp söylediği sözler fetva olur mu?
Cevap: Fetva demek, herhangi bir şeyin İslamiyetin bildirdiği hükümlere uygun olup olmadığını bildirmek demektir. Yalnız, uygundur veya caiz değildir demek, fetva olmaz. Bu cevabın, hangi fıkıh kitabının, hangi yazısından alındığını da bildirmek lazımdır. Fıkıh kitaplarına uymayan fetvalar yanlıştır. Bunlara bağlanmak caiz değildir. İslam bilgilerini öğrenmeden, bilmeden, âyet-i kerime veya hadis-i şerif okuyup da, bunlara kendi kafasına, kendi görüşüne göre mana verenlere İslam âlimi denmez. Bunlar Beyrut'taki papazlar gibi, Arapça bilen bir tercüman olabilir. Ne kadar yaldızlı, parlak söyleseler ve yazsalar da, hiç kıymeti yoktur. Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıklarına ve bunların yazdığı fıkıh kitaplarına uymayan sözlere ve yazılara itibar edilmez. İbni Âbidînde buyuruluyor ki:
“Fasıkın müftü olması uygun değildir. Bunun verdiği fetvalara güvenilmez. Çünkü fetva vermek, din işlerindendir. Din işlerinde fasıkın sözü kabul edilmez. Diğer üç mezhepte de böyledir. Böyle müftülere bir şey sormak caiz değildir. Müftünün Müslüman olması ve akıllı olması da, söz birliği ile şarttır. Müftü, İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe'nin sözüne uygun olarak fetva verir. Aradığını onun sözlerinde bulamazsa, İmâm-ı Ebû Yusuf'un sözünü alır. Onun sözlerinde bulamazsa, İmâm-ı Muhammed Şeybânî'nin sözünü alır. Ondan sonra İmâm-ı Züfer'in, dahâ sonra Hasen bin Ziyâd'ın sözünü alır. Müctehid-i fil-mezheb âlimlerinden eshâb-ı tercîh olan müftüler, ictihatlar arasında delilleri kuvvetli olanları seçerler. Müctehid olmayanlar, bunların tercih etmiş oldukları söze uyar. Böyle yapmayan müftülerin sözü kabul edilmez. Demek ki, tercih ehlinin seçmemiş olduğu şeylerde, İmâm-ı a'zamın sözünü almak lazımdır. Müftünün müctehid-i fil-mezheb olması lazımdır. Böyle olmayana müftü denilemez, nâkil, fetvayı iletici denir. Nâkiller fetvaları, meşhur fıkıh kitaplarından alır. Bu kitaplar, meşhur olan mütevâtir haberler gibi kıymetlidirler.”
İslamiyette Şeyhulislâmlar ve İslam müftüleri vardı. Müftü adını taşıyan devlet memurlarının da bulunduğu zamanlar oldu. İslam müftüsü ile müftü denilen memurları birbirine karıştırmamalıdır.