Cevap: Namaz kılması tahrimen mekruh, yani haram olan vakitler üçtür: Bu üç vakte (Kerahet zamanı) denir. Bu üç zamanda başlanan farzlar sahih olmaz. Nafileler sahih olursa da, tahrimen mekruh olur. Bu nafileleri bozmalı, başka zamanda kaza etmelidir. Bu üç zamanın birincisi, sabahları güneş doğarken başlayıp, 40 dakika devam eden zamandır. Bu zamanın sonuna (Duha vakti) ve (İşrak vakti) denir. Kerahet zamanının ikincisi, güneş zevalde ikendir. Güneşin gurubundan 40 dakika evvel üçüncü kerahet zamanı başlamaktadır. Güneşin doğması, tulû vaktinden, yani üst kenarının mer'î üfuk hattından görünmeğe başlayıp, bakamayacak kadar yükselmesine, yani (Duha vakti)ne kadar olan zamandır. Yani kerahet zamanının sonuna kadardır. Güneşin zevalde olması, semadaki şer'î zeval mahalli olan dairenin içinde bulunmasıdır. Yani hakiki zeval vaktinden temkin zamanı evvel ve sonra olan iki vakit arasındaki zamandır. Bu zaman, öğle namazı vaktinden İstanbul için, 20 dakika evvel başlamaktadır.
Güneşin batması da, bakacak kadar sararmağa başladığı vakitten batıncaya kadar olan zaman demektir. Bu zamanın miktarı, İstanbul gibi 41 derece olan mahaller için, 37 dakika ile 42 dakika arasında değişmektedir. Ortalama olarak 40 dakikadır. Bu zamanın evvel vaktine (İsfirar-ı şems) veya (Kerahet vakti) denir. Güneş batarken, yalnız o günün ikindisi kılınır. Fakat, ikindiyi isfirar vaktine geciktirmek tahrimen mekruhtur. İmâm-ı Ebû Yûsüfe göre, yalnız Cuma günü güneş tepede iken, nafile kılmak mekruh olmaz. Bu kavil zayıftır. Önceden hazırlanmış cenazenin namazı, secde-i tilâvet ve secde-i sehv de câiz değildir. Bu vakitlerde hazırlanan cenazenin namazını, bu vakitlerde kılmak sahih olur.
Yalnız nafile kılmak mekruh olan iki vakit vardır. Sabah Fecr-i sadık [tan yeri] ağardıktan, güneş doğuncaya kadar, sabah namazının sünnetinden başka nafile kılınmaz. İkindiyi kıldıktan sonra, akşam namazından önce nafile kılmak tahrimen mekruhtur. Cuma günü imam minbere çıkınca ve müezzin ikamet okurken, diğer namazlarda imam namazda iken nafileye, yani sünnete başlamak mekruhtur. Yalnız sabah sünnetine başlamak mekruh değildir. Bunu da saftan uzak veya direk arkasında kılmalıdır. Minbere çıkmadan başlanan sünneti tamamlamalı denildi. (İslâm Ahlâkı s. 398)
***
Sual: Önceki zamanlarda olduğu gibi, zamanımızda da kendini "Mehdi" ilan edenler oluyor. Geleceği bildirilen hazret-i Mehdi'nin bunlarla bir alakası var mıdır?
Cevap: Hazret-i Mehdi, ahir zamanda dünyaya gelecektir. Adı, Muhammed, babasının adı Abdullah’tır. Resûlullah efendimizin soyundan olacaktır. İsa aleyhisselâmla buluşacak, mezhepleri kaldıracak, yalnız onun mezhebi kalacak, her yeri alacak, her yerde adalet olacak, Eshâb-ı Kehf, uyanıp mağaradan çıkarak, hazret-i Mehdi'nin askeri olacaktır. Bazı kimseler, büyük zannettikleri kimselere Mehdi demektedir. Hazret-i Mehdi'nin alametlerini Resûlullah efendimiz bildirmiştir. İbni Hacer-i Mekkî hazretlerinin Alâmet-ül-Mehdî kitabında ve İmâm-ı Süyûtî hazretlerinin Cüz'ün minel ehâdîs velâsâril vârideti fî alâmetil mehdî kitabında bunlardan iki yüze yakın alâmet yazılıdır. El-fütûhât-ül-islâmiyye kitabında diyor ki:
“Beklenilen Mehdi, hazret-i Fatıma'nın soyundan olacaktır. Mekke’de zuhur edecektir. O zaman, Müslümanlar halifesiz olacaktır. İstemediği hâlde, zorla halife yapılacaktır. Zuhur edeceği zaman, yaşı ve ömrü kesin belli değildir.”
Hazret-i Mehdi çıkacağı zaman yeryüzünde halife bulunmayacağı ve Mehdiliklerini ilan edenlerin Mehdi olmadıkları, buradan anlaşılmaktadır. İmâm-ı Rabbânî hazretleri, hazret-i Mehdi'nin Medine’deki sapık din adamlarını öldüreceğini yazmaktadır.
***
Sual: Bir kimsenin, terziye, bu elbiseyi iki haftada dikersen üçyüz lira, bir ayda dikersen ikiyüz lira veririm diyerek böyle şartlı teklifte bulunarak sözleşme yapması uygun olur mu?
Cevap: Terziye kumaş verip, bir haftada dikersen yüz lira, iki haftada dikersen elli lira veririm demek, İmâmeyne göre caizdir. Dükkânda terzilik yaparsan, kirası yüz lira, demircilik yaparsan ikiyüz lira demek de caizdir.
***
Sual: Boyacıya kumaş verildiğinde, kumaşlar istenilen renkte boyanmamış ise, bu durumda boyacının mı yoksa kumaş sahibinin mi sözü esas alınır?
Cevap: Boyacıya kumaş veren kimse, kırmızı istemiştim, sen mavi boyamışsın dese, boyacı da, mavi istemiştin dese, kumaş sahibinin sözü kabul olunur. Terzinin ceket yerine pantolon dikmesi de böyledir. Bunların ücreti verilmez. Kumaşı da öderler veya sahibi isterse yapılan şeyi alıp piyasaya göre işçilikten keser.