Cevap: İsbât-ün-nübüvve kitabında konu ile alakalı olarak buyuruluyor ki:
“Sevgi görünmez, tutulmaz. Babanın oğluna olan sevgisi, oğluna karşı olan muamelesinden, hâllerinden, sözlerinden anlaşılır. İnsaflı bir kimse, Resûlullah efendimizin sözlerine dikkat ederse, insanları irşâd için uğraşmalarını, herkesin hakkını korumaktaki titizliğini ve güzel ahlakı yerleştirmek için merhametle çalışmalarını bildiren haberleri incelerse, Onun ümmetine olan merhametinin, sevgisinin, babanın oğluna olandan kat kat fazla olduğunu açıkça görür, iyi anlar.
Onun şaşılacak işlerini, mübarek ağzından çıkan, Kur’ân-ı kerimdeki şaşılacak haberleri ve dünyanın sonunda olacak şeyleri bildiren sözlerini anlayan kimse, Onun, aklın üstünde yüksek derecelere erişmiş olduğunu ve aklın erişemeyeceği, anlayamayacağı şeyleri anlamış olduğunu hemen görür. Böylece, Onun söylediklerinin hep doğru olduğu meydana çıkar. İmâmı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki:
“Bir şahsın Peygamber olup olmadığında şüphesi olan kimse, onun yaşayışını görmeli veya yaşayışını bildiren haberleri, insafla incelemelidir. Tıp veya fıkıh ilmini iyi bilen kimse, tıp veya fıkıh âliminin hayatını bildiren haberleri incelemekle, onun hakkında bilgi edinir. Meselâ, imâm-ı Şâfi hazretlerinin fıkıh âlimi veya Calinos'un tabip olup olmadığını anlamak için, bu ilimleri iyi öğrenmek, sonra bunların bu ilimler üzerindeki kitaplarını incelemek lazımdır. Bunun gibi, Peygamberlik üzerinde bilgi edinen ve sonra Kur’ân-ı kerimi ve hadis-i şerifleri inceleyen kimse, Muhammed aleyhisselamın Peygamber olduğunu ve Peygamberlik derecelerinin en üstünde bulunduğunu iyi anlar. Onun sözlerinin kalbi temizlemekte olan tesirlerini öğrenince ve bildirdiklerini yaparak kendi kalp gözü açılınca, Onun Peygamber olduğuna imanı, yakîn hâlini alır. (Bildiklerine uygun hareket edene, Allahü teâlâ, bilmediklerini bildirir!) ve (Sabahları, yalnız Allahü teâlânın rızasını kazanmayı düşünen kimseyi, Allahü teâlâ, dünya ve ahiret arzularına kavuşturur) hadis-i şeriflerinin doğru olduğunu her zaman görür. Böylece, bilgisi ve imanı kuvvetlenir.”
***
Sual: Tevbe etmek ne demektir? Tevbe edince, küfür ve günahlar muhakkak af edilir mi, yoksa bazı şartları mı vardır?
Cevap: Tevbe, haram işledikten sonra, pişman olup, Allahü teâlâdan korkmak, bir daha yapmamağa azmetmek, karar vermektir. Dünyada zarar hâsıl olmasından korkarak pişman olmak, tevbe olmaz. Çeşitli günah işleyenin bunlardan bazısında ısrar ederken, bazısına tevbe etmesi, sahih olur. Tevbeden sonra, günahı tekrar işleyenin, tekrar tevbe etmesi sahih olur. Böylece, çok kere tevbe etmesi, sahih olur. Büyük günahın af olması için, tevbe etmek şarttır. Beş vakit namaz ve Cuma namazı, Ramazan-ı şerif orucu, hac etmek, istiğfar etmek, büyük günah işlemekten sakınmak gibi ibadetler, küçük günahların affedilmesine sebep olur. Şartlarına uygun olarak tevbe edince, küfür ve günahlar muhakkak affolunur.
Şartlarına uygun olarak ve ihlâs ile yapılan hacca, (Hacc-ı mebrûr) denir. Hacc-ı mebrûr, kazaya kalmış olan farzlardan ve kul haklarından başka günahların affına sebep olur. Bu ikisinin af olması için, kazaların ve kul haklarının ödenmesi de lâzımdır. Hac ile, farzı yapmamanın günahı affedilmez ise de, vaktinde yapmamanın, vaktinden sonraya bırakmanın günahı affedilir. Hacdan sonra, farzları kaza etmeğe hemen başlamazsa, geciktirme günahı tekrar başlar ve zamanla kat kat artar. Geciktirmek, büyük günahtır. Bunu iyi anlamak lâzımdır. (Hacc-ı mebrûr yapanın günahları affolur. Dünyaya yeni gelmiş gibi olur) hadîs-i şerifi, kaza ve kul hakkından başka günahların af olacağını göstermektedir.
Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” arefe gecesinde ve Müzdelifede, hacıların günahlarının affedilmesi için yaptığı duaların da, böyle olduğu bildirilmiştir. Kaza ve kul haklarının da, affa dâhil olduğunu bildiren âlimler var ise de, bunlar, tevbe edip de kazadan ve ödemekten âciz olanlar içindir. Hûd sûresinin yüzonbeşinci âyet-i kerimesinde mealen, (Hasenat, günahları yok eder) buyuruldu. Bu âyet-i kerimeye, kazası yapılınca, af olurlar manası verilmiştir. Gıybet olunan kimsenin işitmesinden sonra üzülmesi de, bu gıybeti yapan için, ayrıca büyük günah olur. Bu günahın affına sebep olacak hasene, onunla helallaşmaktır. (İslâm Ahlâkı s. 115)