CEVAP
Onlar sözlerinde samimi değildir. Çünkü tâbi olunmasını istemedikleri âlimler, Ehl-i sünnet âlimleridir. Yoksa İbni Teymiyye’yi, İbni Baz’ı, İbni Useymin’i senet kabul ederler. Vehhabiler, Kur’andan mânâ çıkarırken hiç yanılmazmış, fakat İmam-ı a'zam gibi zatlar, insan olduğu için yanılabilirmiş. İnsanlar Kur’anı anlarken yanılabiliyor da, Vehhabiler niye yanılmıyor? Acaba onlar insan değil mi?
Onların (Bizim Tevhidimiz) dedikleri tevhid, Vehhabî tevhididir. Ehl-i sünnete aykırıdır. Bir de (Âsım nesli) ve (Useymin nesli) gibi bozuk sitelere, (Bozuk tevhid nesli) denir. Bunlar, Ehl-i sünnet vel-cemaat âlimlerinin İcma hâline gelen doğru itikatlarına şirk derler. Bozuk neslin eline bir şirk damgasını verirler, Ehl-i sünnet âlimlerine bu damgayı basarlar. Şiîliğe karşı göründükleri için, (Şiî değiliz, Sünnîyiz) anlamında, (Biz de Ehl-i sünnetiz) demeleri, bir aldatmacadan başka şey değildir.
Bu Selefîler, Ehl-i sünnet âlimlerine niye kıymet vermiyorlar ki? Âyet ve hadisi bizim anlamamızla âlimin anlaması aynı olur mu? Herkese âyetle ve hadisle amel etmesini söylemek kadar yanlış bir şey olamaz. Herkes rahatça âyeti ve hadisi anlayabiliyorsa, müctehid imamlar, mesela İmam-ı a'zam niye anlayamıyor? Bizim gibi müctehid olmayan insanlarla âlimler nasıl mukayese edilir? Âlimlerin anladıklarına uymamızı Allahü teâlâ emrediyor. Üç âyet-i kerime meali:
(Bilmiyorsanız âlimlere sorun!) [Nahl 43] (Demek bilmeyenler oluyor, ama âlimler biliyor.)
(Bu misalleri ancak âlim olanlar anlar.) [Ankebut 43] (Âlimlerin anlayabileceği açıkça bildiriliyor. Demek ki, Kur’andaki her şeyi herkes anlayamıyor, ancak âlimler anlıyor.)
(Bunun hükmünü Resule ve ülül-emre [âlimlere] sorsalardı, öğrenirlerdi.) [Nisa 83]
Âyet-i kerimede geçen ülül-emrin âlim demek olduğu tefsirlerde yazılıdır. Peygamber efendimiz de, (Ülül-emr, fıkıh âlimleridir) buyurdu. (Darimî)
Bu konudaki birkaç hadis-i şerif:
(Âlimler, peygamberlerin vârisleridir.) [Tirmizî, İbni Mace, Ebu Davud]
(Ümmetimin âlimleri, benî İsrail’in peygamberleri gibidir.) [İmam-ı Yâfiî, İmam-ı Rabbanî, Abdülganî Nablusî, Neşr-ül-mehasin]
(Âlimlere tâbi olun! Çünkü onlar, dünya ve âhiretin ışıklarıdır.) [Deylemî]
(Âlimler olmasaydı, insanlar helâk olurdu.) [İ. Maverdî]
(Bilmediklerinizi salih [âlim]lerden sorup öğrenin!) [Taberanî]
Selefî, (Yanılan müctehide değil, yanılmayan Peygambere uy!) diyor. Ama yanılmayan Peygamber, (Müctehide tâbi olun! Âlime uyun!) buyuruyor. Selefî samimi ise, sözünde dursun. Onun dediği şekilde Peygamber efendimize uyuyoruz. O da (Âlime uyun!) diyor. Biz de Resulullah'ın emrine uyunca niye itiraz ediyor? Selefîlerin samimi olmadıkları buradan da anlaşılmaktadır.
Peki, Resulullah'ın emrettiği âlimlere uyarsak, onlar da hata ederse ne olacak? Dinimiz, onların hatasına uyanların da kurtulacağını bildirmiştir. Bir hadis-i şerif:
(Âlim, ictihadında hata ederse bir, isabet ederse iki sevab alır.) [Buharî]
Sevab olan bir şey için mezhepsizlerin hata demesi çok yanlıştır. Böyle farklı ictihadlar da Allahü teâlânın bir rahmetidir. Nitekim bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ümmetimin [âlimlerin] ihtilafı [farklı ictihadları] rahmettir.) [Beyhekî, İ. Münavî, İbni Nasr, Deylemî]
İşte bu rahmetten dolayı mezhepler meydana çıkmıştır. (Bu dört hak mezhepten biri doğru diğer üçü yanlıştır) denmez, çünkü bir müctehid, başka müctehidin ictihadının hatalı olduğunu söyleyemez. (Benimki doğru, seninki yanlıştır) diyemez, çünkü Mecelle’de (İctihad, başka ictihadla nakzedilemez yani bozulamaz, geçersiz hâle getirilemez) buyuruluyor. (Madde 16)
Âlimin ictihadı hatalı bile olsa senettir. Allahü teâlâ âhirette onun ictihadına göre amel edip etmediğimizi soracaktır. Hanefîlere Hanefî mezhebindeki hükümlere, Şâfiîlere de, Şâfiî mezhebindeki hükümlere uyup uymadığı sorulacaktır. Bunların vesikaları sitemizde mevcuttur:
www.dinimizislam.com
Nefs kendine taptırır
Nefis her kötülüğü yaptırmaya çalışır,
Kibirlenir, kendine taptırmaya çalışır