Şah-ı Nakşibend hazretleri, (Sohbetimize bir defa gelenlerin bazısı, kapıdan çıkınca şeyhlik ilan ediyor, âlim kesiliyor) buyuruyor. Birkaç kelime öğrenip de, kendini bir şey zannedenlerden, kendi aklına göre din anlatanlardan çok çekiyoruz. Hâlbuki bize düşen, kendinin ne olduğunu anlamak, cahilliğini bilmek, hele din konusunda mümkün mertebe susmaktır. Konuşmak gerekirse de, din büyüklerinden bir şey nakletmektir.
Kendi aklımızla söylediğimiz bir bilgi, âhirette başımıza çok büyük iş açabilir. Çünkü merhum hocamız, (Dînî konularda konuşurken çok korkun! Çünkü sizin yüzünüzden biri Cehenneme giderse, “Ben bunu şu kimseden duydum, onu da cezalandırın” der) buyurmuştu.
Onun için çok korkmalı, (Bilmiyorum) diyerek vebalden kurtulmalı. Çünkü ağızdan çıkan bir cümle, namludan çıkan bir kurşun gibidir, geri gelmez. Kıyamete kadar da, onunla amel edilir.
Bu bakımdan, Emr-i maruf yapmak isteyen, din büyüklerimizin kitaplarından bir kitap vermeli, gerisine karışmamalı. Dünya işlerinde söylenen bir söz, daha sonra düzeltilebilir. Ama dînî konularda, insanlar onunla amel edeceği, âhirette de hesabını vereceği için, çok dikkatli davranmalı. Bize bir şey sorulduğu zaman, (Bilmiyorum, kitaplara bakalım) demeli. Hele kitaplarımızda varsa, asla cevap vermemeli.
Merhum hocamıza da çok sual soruluyordu. (Sualinizin cevabı S. Ebediyye’de vardır, oradan bakın!) diye cevap yazarlardı. Hattâ bir de ilmihal verirlerdi. Cevabı ilmihalin içine koyarlardı.
Konuşmak gerekirse, din büyüklerinden bir şey nakletmelidir.
Lüzumsuz konuşmak
Horasan’dan salih bir kimse, hacca gitmeye karar verir. Oradakiler, (Bağdat’ta evliya bir zat var, elini öp, duasını al, ondan sonra hacca git!) derler. Bağdat’a gelip o mübarek zatın elini öper, sohbetini dinler. O zat, nereye gittiğini sorar. Genç de, (Efendim, hac için yola çıktım) der. Mübarek zat, (Arkadaşsız yola çıkılır mı? Bir talebemi vereyim onunla gidersin) buyurunca, (Peki efendim) der. Yolda giderken o talebeye ismini sorar. (Ali oğlu İbrahim) der. Hacdan döndüklerinde, o mübarek zat, (Talebemi nasıl buldun?) diye sorar. O salih kimse de, (Efendim, çok iyi hizmet etti, ama biraz çok konuşuyor. İsmini sordum, bana babasının ismini de söyledi. Babasını sormamıştım) der. Demek ki, sorulmayan şeyi söylemek bile uygun görülmüyor.