Peygamber efendimiz, (Hastalık, Allahü teâlânın bir kemendidir, fakirlik de zindanıdır. Bunun ikisini de sevdiklerine verir) buyuruyor. Bazı büyükler, ağrı sızıdan çok muzdarip oldukları, çaresiz kaldıkları zaman, (İrhâm yâ Rabbî=Bana merhamet eyle ya Rabbî) diyerek, Allahü teâlâya sığınırlardı. Müslümanlar da böyle yapmalı. (Ben kalbi kırıkların yanındayım) hadis-i kudsîsi, (Hastaların, dertlilerin, borçluların duasını kabul ederim) demektir. Kalbi kırıklardan dua almaya çalışmalı.
Emir verir gibi, (İlla bana dua et!) diyerek zorla dua alınmaz. Öyle bir iş yapalım ki bize dua etmek, karşımızdakinin içinden gelsin. İşte bu şekilde dua almak, kolay değildir. Ama makbul olanı budur.
Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri herkesten dua alırdı. Bir gün alışveriş yaparken alışveriş yaptığı kişiden dua almadan köye döndü. Sonra tekrar o kişinin yanına gitti ve herkesten dua aldığını, ondan dua almayı unuttuğu için geri döndüğünü söyleyince adam ellerini açarak, (Yâ Rabbi, bunun kalb gözünü aç!) diye dua etti. İşte Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri o dereceye bu dua ile ulaştı.
Çok kişinin sevip saydığı meşhur bir kimse, mübarek bir zatı ziyaret eder. Sohbet esnasında o kimse, (Efendim bu nasıl oluyor? Ben mevkii, makamı ne kadar yüksek olursa olsun öyle herkesi çok önemsemem, fakat sizin henüz isminiz geçerken dahi hürmet duyuyorum ve içimden sevgi geliyor) der. Mübarek zat da, anne duası almanın önemini anlatıp buyurur ki:
(Altı yaşında ilim tahsiline başladım. Annem vefat ettiği güne kadar, bir kez bile onun elini öpmeden evden ayrılmadım. Bir defa vapuru kaçıracaktım. Aceleyle evden çıktım, yarı yolda, annemin elini öpmediğim hatırıma geldi. Hemen geri döndüm. Annem, “Ne oldu, bir şey mi unuttun?” dedi. “Evet, çok önemli bir şey unuttum. Elini öpmeyi unuttum” dedim. Annem de, “Sen deli misin oğlum, vapuru kaçırdın” dedi. Ben de, “Kaçarsa kaçsın, elini ver öpeyim” dedim. Elindeki anahtarı yere bırakıp, ellerini açtı, “Yâ Rabbî, ben oğlumdan razıyım, sen de razı ol!” diye ağlayarak dua etti. İşte bu dua sayesinde çok nimetlere kavuştum.)
Ölmüşlerimizi de unutmamalı. Peygamber efendimiz; (Ölünün mezardaki hâli, imdat diye bağıran, denize düşmüş kimseye benzer. Boğulmak üzere olan kimse, kendisini kurtaracak birini beklediği gibi, ölü de, babasından, anasından, kardeşinden, arkadaşından gelecek bir duayı gözler) buyuruyor. Hiç değilse bir Fatiha okumalı. Eğer biz okursak, bizden sonrakiler de bizim için okurlar.