Sevmenin nefsanî, şehvanî veya rahmanî olduğunu nasıl ayırabiliriz? Gerçek sevgi, ancak o sevgiyi elde edenlerin vereceği aşkla, sevgiyle elde edilir. Bizim kendi arzumuzla olan sevgi, rahmanî sevgi olamaz, ayıramayız çünkü. Dünyaya tapan, dünya peşinde koşan, Cenab-ı Hakka şiirler yazsa, aşk ilan etse ne kıymeti var, çünkü gittiği yön bozuktur. O bozuk yönde nasıl Allahü teâlâyı sevsin? Ancak insan, büyüklerin gösterdiği yön üzerinde yol alırsa, hedefe varır ve kurtulur. Aklına göre, arzusuna göre, kendi bilgisine göre yol almak isteyen, yolda kalır; yolu bulamaz, şaşırır, kurda kuşa yem olur.
Çölde, sahrada, deryada iz yok, alamet yok, hiç bir şey yok, siz burada öyle bir yere gideceksiniz ki, Cenab-ı Hakkın razı olduğu kapıyı bulacaksınız. Dünyada en zor şey budur. Maksat, zaten buna kavuşmaktır. Bu kadar engelleri aşacaksınız, engellerin verdiği ıstırapları aşacaksınız. Çalışmanın, para kazanmanın sıkıntılarını geçeceksiniz. Her tarafın haramla, küfürle dolduğu bir zamanda kendinizi koruyacaksınız. İtikadı bozuk olanların, her tarafta saldırdığı bir ortamda olacaksınız; bu durumda Allahü teâlâya giden, çok ince olan yolu nasıl bulacaksınız? Çok zor. Bu ancak, Allahü teâlânın özel ihsanıyla mümkündür.
Büyükleri tanımasaydık, hiçbirimiz bu hizmetleri yapmaz, bunları da konuşmazdık. Hep nefsimizin peşinde koşardık. Ölünce aklımız başımıza gelecek, ama hiçbir faydası olmayacak. Bu yüzden, hem kavuştuğumuz bu nimetin elimizden çıkmaması, hem de bütün insanların bu nimete kavuşması için çok gayret göstermek, çok fedakârlıkta bulunmak gerekir.
Dinimiz, bencilliği yıkan bir dindir. (Ben kurtuldum, başkasından bana ne) diyenlerin dini değildir. Hazret-i Ebu Bekir imana kavuştuğu anda, ağzından çıkan ilk cümle, (Yâ Resulallah, altı arkadaşım var. Hemen getireyim, onlar da iman edip kurtulsun) oldu. İşte bu, imanın kemâlidir. Yani bir insan kurtulduğu anda, bir başkasını da kurtarmak istiyorsa, o imanın kemâline kavuşmuş olur. Kâmil iman budur. Demek ki, işimiz, görevimiz ne olursa olsun, asıl görevimiz, insanlara merhametle yaklaşarak, onların da imanlı olmasına, kurtulmasına çalışmaktır. Bu görevi yaparken doktor, öğretmen veya iş adamı olabiliriz. Ne olursak olalım...
Gaye, Allah’ın kullarına her fırsatta İslamiyet’i öğrenmelerine vesile olmak ve onlara bu nimeti elde edecek imkânı sağlamaktır. Bunun da ilk şartı güzel ahlakımızla kendimizi sevdirmektir, çünkü insan sevdiğini dinler, sevmediğini dinlemez.