tag:blogger.com,1999:blog-49483559605372697962024-03-29T06:29:23.283+03:00Dinimiz ve İslamDinimiz ve İslam sitemizi, Ehl-i sünnet âlimlerinin kıymetli eserlerini kaynak alarak, Ehl-i sünnet itikadına uygun olarak hazırladık. VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.comBlogger2903125tag:blogger.com,1999:blog-4948355960537269796.post-4660936959264006962024-03-28T18:08:00.001+03:002024-03-28T18:08:26.259+03:00Peygamber efendimizin şefaati<div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj1RE95zKmXIuXTVLxBDvTN0-ee_J5CwbiLSND1k2ePR7SNVg_P3GcAzPmBzv9CZZDgnEKEJoCXbBMYLLcmvGXLlORCU5vIV66Un4a8_zQgcA9IgTQJtXM_Po_40b9_OTZJqdfbnvEPY4fsOKAE-8KvWc1FOWGwoDaes7E2vZ6jR7deUExqmDVwVJvwXBxM/s800/mahya4-sefaat-resulallah.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="Peygamber efendimizin şefaati" border="0" data-original-height="530" data-original-width="800" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj1RE95zKmXIuXTVLxBDvTN0-ee_J5CwbiLSND1k2ePR7SNVg_P3GcAzPmBzv9CZZDgnEKEJoCXbBMYLLcmvGXLlORCU5vIV66Un4a8_zQgcA9IgTQJtXM_Po_40b9_OTZJqdfbnvEPY4fsOKAE-8KvWc1FOWGwoDaes7E2vZ6jR7deUExqmDVwVJvwXBxM/s16000/mahya4-sefaat-resulallah.jpg" title="Peygamber efendimizin şefaati" /></a></div><b>Sual: Peygamber efendimizin şefaati nasıl olacak? </b></div><div><b>CEVAP</b></div><div>Kabirden önce Resulullah efendimiz, üzerinde Cennet elbisesi ile kalkacak. Burak üzerinde, elinde liva-ül-hamd isimli bayrakla mahşer yerine gidecek, peygamberler ve bütün insanlar bu bayrağın altında duracak, hepsi, beklemekten çok sıkılacak, önce peygamberlerden Hazret-i Âdem, sonra Hazret-i Nuh, sonra Hazret-i İbrahim, Hazret-i Musa ve Hazret-i İsa’ya gidip, hesaba başlanması için şefaat etmelerini dileyeceklerdir. Her biri, birer özür bildirerek, Allahü teâlâdan utandıklarını söyleyecekler, şefaat edemeyecekler, sonra Resulullah efendimize gelip yalvaracaklardır.</div><div><br /></div><div>Önce, Onun ümmeti, Sırattan geçip Cennete girecektir. Sonra bütün peygamberler şefaat edecektir. (Buhari)</div><div><br /></div><div>Peygamber efendimizin şefaati şöyle olacak:1- Makam-ı Mahmud şefaati ile, mahşerde beklemek azabından kurtaracaktır.2- Çok kimseyi, sorgusuz, sualsiz Cennete sokacaktır.3- Azap çekmesi gereken müminleri azaptan kurtaracaktır.4- Günahı çok olan müminleri Cehennemden çıkaracaktır.5- Sevapla günahı eşit olup, Araf’ta bekleyen kimselerin Cennete gitmelerine şefaat edecektir.6- Cennete girmiş olanların derecelerinin yükselmesine şefaat edecektir.</div><div><br /></div><div>Şefaat ile hesaptan kurtardığı yetmiş bin kimsenin her birinin şefaatleri ile de, yetmişer bin kişi sorgusuz, sualsiz Cennete girecektir.</div><div><br /></div><div>İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:</div><div><br /></div><div>(Peygamberlerin sonuncusu gibi bir şefaatçi olmasaydı, bu ümmetin günahları kendilerini helak ederdi. Bu ümmetin günahları çok ise de, Allahü teâlânın af ve mağfireti de sonsuzdur. Allahü teâlâ, bu ümmete af ve mağfiretini o kadar saçacak ki, geçmiş ümmetlere böyle merhamet ettiği bilinmiyor. Doksandokuz rahmetini, sanki bu günahkâr ümmet için ayırmıştır.</div><div><br /></div><div>Allahü teâlâ, af ve mağfiret etmeyi sever. Günahı çok olan bu ümmet kadar af ve mağfirete uğrayacak hiçbir şey yoktur. Bunun için, bu ümmet, ümmetlerin en hayırlısı oldu. Bunların şefaatçileri olan Peygamberleri, peygamberlerin en üstünü oldu.</div><div><br /></div><div>İmanlı ölen herkese şefaat İmanını muhafaza ederek ölen herkes şefaate kavuşacaktır. Duhasuresinin (Elbette Rabbin sana [şefaat hakkı ve pek çok nimet]verecek, sen de razı olacaksın) mealindeki beşinci âyet-i kerimenin tefsirinde Resulullah efendimiz (Ümmetimden bir kişi Cehennemde kalsa razı olmam) buyurdu. Şefaate kavuşabilmek için de imanlı ölmek şarttır. İmanlı ölenler de ebedi kurtuluşa kavuşmuş demektir.</div><div><br /></div><div>Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:(Kıyamette şefaat edeceğim. Ya Rabbi, kalbinde hardal zerresi kadar iman olanları Cennete koy diyeceğim. Bunlar Cennete girecekler. Sonra, kalbinde az bir şey olanlara, Cennete girin diyeceğim.) [Buhari](Ahirette ilk şefaat eden ve şefaati kabul olan ben olacağım.)[İbni Mace](Ümmetimden, şirk üzere ölmeyen herkese Allah’ın izni ile şefaat edeceğim.) [Buhari, Müslim](Kıyamet günü en önce ben şefaat edeceğim.) [Müslim]</div><div><br /></div><div>(Her peygamberin, müstecab [kabul olan] bir duası vardır. Ben duamı, ümmetime şefaat etmek için ahirete sakladım.) [Buhari]</div><div><br /></div><div>(Benden önce hiçbir peygambere verilmeyen beş şeyden biri şefaattir. Şirk üzere ölmeyen [imanla ölen] herkese şefaat edeceğim.) [Bezzar]</div><div><br /></div><div>(Ümmetimden büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim.)[İmam-ı Ahmed, Nesai]</div><div><br /></div><div>Peygamber efendimiz, günahkârlara şefaat edeceğini bildirince, Hazret-i Ebüdderda, (İmanı olan hırsız ve zâniler de şefaate kavuşacak mı) diye sual etti, (Evet, onlara da şefaat edeceğim)buyurdu. (Hatib)(Günahı çok olanlara şefaat edeceğim.) [Hatib](Nefslerine aldananlara şefaat edeceğim.) [Deylemi](Kıyamette, kum sayısından daha çok kimseye şefaat ederim.)[Taberani]</div><div><br /></div><div>(Kıyamette “Ya Rabbi, zerre kadar imanı olanı Cennete koy!” diyeceğim. Hepsi şefaatimle Cennete girecek.) [Buhari]</div><div><br /></div><div>(Şefaatime inanmayan kimse, ona kavuşamaz.) [Şir’a](Şefaatime en layık olan, bana en çok salevat okuyandır.)[Tirmizi]</div><div><br /></div><div>(Ümmetimden geri kalan olur korkusu ile Cennete girdiğim halde tahtıma oturmam. Allahü teâlâya, "Ya Rabbi ümmetim ümmetim" derim. Rabbim "Ümmetine ne yapmamı istiyorsun?" buyurur. Ben de "Ya Rabbi onların hesaplarını çabuk gör, sıkıntıdan kurtulsunlar" derim. Cehennemliklerin listesi bana verilir. Onlara şefaat ederim. Hatta Cehennem hazini Malik "Ümmetinden cezalanacak kimse bırakmadın" der.) [Beyheki, Taberani]</div><div><br /></div><div>(Rabbin sana [ahirette çeşitli nimetler, şefaat izni] verecek, sen de hoşnut, razı olacaksın) mealindeki Duha suresi beşinci âyet-i kerimesi inince, Resulullah efendimizin, (Ümmetimden bir kişi Cehennemde kalsa razı oldum demem) diye söylediği tefsirlerde bildirilmiştir. (Tibyan)</div><div><br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332210.653511163821157 0.08707199999999915 67.273978836178856 70.399572tag:blogger.com,1999:blog-4948355960537269796.post-39964394394793328822024-03-28T18:03:00.000+03:002024-03-28T18:03:30.661+03:00Mezhepleri karıştırmak ne demektir?<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMrcmt8wuHGsGGTBlt89VwRFDoZdFqUyNyzKuLmEmSPZO9avzWeqd9rUoFl2SuaL8iExaGoKOZdTvAR23odUIQga05Pu3SRn7TVS5sxAdf2F1FPg7uChpxXTXATFdxPOENp2VRbIrwahYHSQkuuMNkbsShP9F1AoKlALCj4F0GIJyqYOIDeSe2TIIVSavg/s800/Mezhepleri%20kar%C4%B1%C5%9Ft%C4%B1rmak%20ne%20demektir.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="Mezhepleri karıştırmak ne demektir?" border="0" data-original-height="534" data-original-width="800" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMrcmt8wuHGsGGTBlt89VwRFDoZdFqUyNyzKuLmEmSPZO9avzWeqd9rUoFl2SuaL8iExaGoKOZdTvAR23odUIQga05Pu3SRn7TVS5sxAdf2F1FPg7uChpxXTXATFdxPOENp2VRbIrwahYHSQkuuMNkbsShP9F1AoKlALCj4F0GIJyqYOIDeSe2TIIVSavg/s16000/Mezhepleri%20kar%C4%B1%C5%9Ft%C4%B1rmak%20ne%20demektir.jpg" title="Mezhepleri karıştırmak ne demektir?" /></a></div><b style="font-family: inherit;"><span class="Apple-style-span">Sual: Ehl-i Sünnet sanılan eksantrik biri, (Her konuda dört mezhep arasında farklar vardır. Mesela namazda, imam arkasında Fatiha okumak, Hanefî’de tahrimen mekruh, Şâfiî’de ise farzdır. Deniz haşaratı, Hanefî’de tahrimen mekruh, Şâfiî’de helaldir. Bunun gibi hususlarda, bazen Hanefîler Şafiî mezhebinin kavliyle, Şafiîler de bazen Hanefî mezhebinin kavliyle amel ederse, kendi mezhebi o konuda isabet etmemişse, isabet etmiş olan ictihadla da amel etmiş olur. Böylece, hem Resulullah’ın farklı uygulamalarıyla amel etmek sevabına kavuşur, hem de farklı mezheplerde olan Müslümanlar arasındaki sevginin artmasına sebep olur) diyor. Bu mezhepsizlik değil mi?</span></b></div><span style="font-family: inherit;">
<b>CEVAP</b><br />
Evet, Ehl-i Sünnet âlimleri, böyle yapmanın mezhepsizlik, hattâ ilhad olduğunu bildirmişlerdir. Böyle yapmak, (Benim mezhebimdeki hüküm yanlış olabilir, ihtiyaten ara sıra diğer mezhepteki gibi kılayım da, doğruya ulaşmış olayım) anlamına gelir ki, böyle şüphenin küfre kadar gideceğini âlimlerimiz bildirmiştir.<br />
<br />
Bir ibadetin bir kısmını bir mezhebe göre yaparken, diğer kısmını, bu mezhebe göre yapmayıp, başka mezhebe göre yapmaya kalkışmak, birinci mezhep imamının bilgisini beğenmemek olur. Selef-i salihini beğenmemek, cahil saymak ise küfürdür. (F. Bilgiler)<br />
<br />
Mezhepler tedvin edilmeden, yani mezhepler meydana çıkmadan önce, herhangi bir müctehidin ictihadıyla amel etmek caizdi. Mezhepler meydana çıktıktan sonra, artık herkesin bir mezhebe göre amel etmesi lazım oldu. (Feth-ul-kadir)<br />
<br />
Mezhepler meydana çıktıktan sonra, bir mezhebi öğrenip, bu mezhebe göre amel etmek gerektiğini âlimler sözbirliğiyle bildirmişler ve icma hâsıl olmuştur. (Mizan-ül-kübra)<br />
<br />
İmam-ı Rabbani hazretleri, müctehid olduğu halde şöyle buyuruyor:<br />
<br />
(Fatihasız namaz olmaz) hadis-i şerifi varken, Hanefîlerin, imam arkasında Fatiha okumamalarının sebebini, tam anlayamadım. Buna rağmen, delili zayıf diye düşünerek mezhebimin hükmüyle amel etmemenin, ilhad olduğunu bildiğim için, mezhebime uyarak imam arkasında Fatiha okumadım. (Mebde ve Mead)<br />
<br />
Görüldüğü gibi, kendi mezhebinin hükmünden şüphe edip, (Başka mezhep isabet etmiş olabilir) diye o mezhebin hükmüyle amel etmenin asla caiz olmadığı yukarıdaki vesikalardan anlaşılmaktadır. Böyle caiz olmayan bir iş yaparak, (Müslümanlar arasındaki sevginin artmasına sebep olur) demek, ne kadar dehşet vericidir! Dört mezhepteki Müslümanlar birbirine düşman mı da, hem de böyle caiz olmayan bir iş yapılarak, birbirlerine olan sevgilerinin artacağı söyleniyor ve böylece, mezhepsizlik kapısı açılmaya çalışılıyor?<br />
<br />
Müslümanlar, ihtiyaç halinde, diğer üç mezhebi taklit ettikleri halde, böyle yanlış bir iş nasıl tavsiye edilir ki? Bu cüret, nakli değil de, aklı ölçü almaktan kaynaklanmaktadır.<br />
</span><div><br />
</div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332210.653511163821157 0.08707199999999915 67.273978836178856 70.399572tag:blogger.com,1999:blog-4948355960537269796.post-57121977397368914472024-03-27T13:03:00.000+03:002024-03-27T13:03:30.421+03:00Oruç, zararlı değil, faydalıdır<a href="https://1.bp.blogspot.com/-L-H45VSm3kY/WTAVpSC1kcI/AAAAAAAA9-k/W1aZ2WQoXJ4CGoSqfNg2GE5eiID9EjR5QCLcB/s1600/Oru%25C3%25A7%252C%2Bzararl%25C4%25B1%2Bde%25C4%259Fil%252C%2Bfaydal%25C4%25B1d%25C4%25B1r.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="513" data-original-width="800" src="https://1.bp.blogspot.com/-L-H45VSm3kY/WTAVpSC1kcI/AAAAAAAA9-k/W1aZ2WQoXJ4CGoSqfNg2GE5eiID9EjR5QCLcB/s1600/Oru%25C3%25A7%252C%2Bzararl%25C4%25B1%2Bde%25C4%259Fil%252C%2Bfaydal%25C4%25B1d%25C4%25B1r.jpg" /></a><b>Sual: Oruç tutmanın, insan sağlığına zararlı olduğunu söyleyenlerin sözlerinde bir gerçeklik payı var mıdır?</b><br />
<b>Cevap:</b> Oruç tutmak, insan sağlığı için zararlı değil, aksine çok faydalıdır. Çünkü Allahü teâlâ, kullarına, zararlı bir şey emretmez. Zira Peygamber efendimiz de;<br />
(Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz) buyurmuştur.<br />
<br />
Oruç tutmak, mide rahatsızlığına sebep olmadığı gibi, aksine midenin sıhhati için çok faydalıdır. Bu husus, doktorlar tarafından, kesin bir şekilde ispat edilmiştir. Yabancı dillerde, mütehassıs doktorlar tarafından yazılmış tıp kitaplarında, birçok hastalıkların perhiz yapmakla tedavi edilecekleri, yahut perhiz yaparak tedavinin kolaylaşacağı bildirilmektedir.<br />
<br />
Oruç, durmadan çalışan mide ile beraber bütün sindirim sisteminin istirahate sevk edilmesi ve insan vücudunun bir tasfiyeye tabi tutulmasıdır. Böylece, sindirim sistemi dinlendirilmiş olur.<br />
<br />
İnsanlarda en çok görülen rahatsızlık, sindirim bozukluğudur. Bu hâl, şişmanlık, kalp, damar, şeker hastalıklarına ve tansiyon yüksekliğine sebep olmaktadır. Oruç, bütün bu hastalıklara karşı, koruyuculuk vazifesi yaptığı gibi, bir de tedavi vasıtası olmaktadır.<br />
<br />
Oruç tutan, güçlü bir irade kuvveti kazanır. Bu sebeple alkol, uyuşturucu gibi, kötü alışkanlıklardan oruç vesilesi ile kurtulanlar çok görülmektedir.<br />
<br />
Oruç, vücuttaki karbonhidrat, protein ve bilhassa yağ depolarının harekete geçirilmesini sağlar. Oruç sayesinde madde süzmekten kurtulan böbrekler, dinlenme ve tamir, yenilenme imkânı bulurlar.<br />
<br />
Oruç tutma zamanı, Kameri aylara göre tayin edildiğinden, her sene, şemsi sene hesabıyla önceki seneye göre 10-11 gün evvel gelir. Bu sebepten, yaklaşık otuz üç sene içinde her mevsimde oruç tutmak mümkün olmaktadır.<br />
<br />
Oruç tutmanın güç olduğu yerlerde, oruçlarını bozmayanlara, daha çok sevap verilir. Mazeretsiz açıkça oruç yiyen, bu aya hürmet etmemiş olur.<br />
<br />
Oruç, insan sağlığı için her bakımdan faydalıdır. Zira oruç tutanlarda, gündüz kan hacminin, doku suyunun azaldığı ve sonuçta minima, küçük tansiyonun düştüğü, kalbin rahatladığı tetkikler sonucu anlaşılmıştır. Oruç tutan kişinin sinir sistemi de, bir rahatlama içindedir. Bir ibadeti yerine getirme mutluluğu, gerginlikleri, sıkıntıları azaltır hatta yok eder.<br />
<br />
<b>***</b><br />
<b>Sual: Ramazan ayının fazileti, üstünlükleri nelerdir?</b><br />
<b>Cevap:</b> İmama-ı Rabbani hazretleri birinci cilt 4. mektupta buyuruyorlar ki:<br />
Mübarek Ramazan ayının gelmesi hayırlı olsun. Bu ayın Kur’ân-ı kerim ile tam bağlılığı vardır. Bu bağlılıktan dolayı, Kur’ân-ı kerim bu ayda inmeye başladı. Bekara sûresinin yüzseksenbeşinci âyetinde, (Kur’ân-ı kerim Ramazan ayında indirildi) buyuruldu. Kur’ân-ı kerim, Allahü teâlânın zâtının ve şü’ûnlarının bütün kemâllerini kendinde toplamıştır, asıl dairesinin içindedir. Ramazan-ı şerif ayının Kur’ân-ı kerim ile bağlılığı olduğu için, bu ay da bütün hayırları ve bereketleri kendinde toplamıştır. Bütün bir yıl içinde herhangi bir yoldan herhangi bir kimseye gelen bütün hayırlar ve bereketler, bu çok kıymetli ayın bereketleri denizinden bir damla gibidir. Bir kimse bu ayda kendini toparlarsa, bütün yılı iyi olarak geçer. Bu ayı kötülükle geçirirse, bütün senesi kötü geçer. Ramazan-ı mübarek ayı bir kimseden razı olursa, o kimseye müjdeler olsun.<br />
<br />
Bir kimseye gücenirse, bereketlerinden ve hayırlarından pay almazsa, o kimseye yazıklar olsun! Bu ayda, Kur’ân-ı kerimi hatim etmek, aslın bütün kemâllerine ve zıllin bütün bereketlerine kavuşmak için olabilir. Ramazan-ı şerifte Kur’ân-ı kerimi hatim eden kimsenin, bereketlerine kavuşması hayırlarından pay alması umulur. Bu ayın günlerinin bereketi başka, gecelerinin hayırları başkadır. İftarda acele etmenin ve sahuru geciktirmenin, böylece gecesi ile gündüzünün tam ayrılmasının sünnet olması, bu incelikten ileri gelebilir. <b><i><a href="http://www.hakikatkitabevi.net/bookread.php?bookCode=002&bookPage=11" target="_blank">(Mektûbât Tercemesi s.11)</a></i></b><br />
<b><br /></b>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332210.653511163821157 0.08707199999999915 67.273978836178856 70.399572tag:blogger.com,1999:blog-4948355960537269796.post-6370663039717090552024-03-27T13:01:00.000+03:002024-03-27T13:01:01.477+03:00Günah işleyene nasihat etmek<a href="https://3.bp.blogspot.com/-OZerhE3VAMc/V0a58DEinkI/AAAAAAAAx6Q/VgNPCi19jlMQWT7hb4DHS6HAEVA4_l3zgCLcB/s1600/G%25C3%25BCnah%2Bi%25C5%259Fleyene%2Bnasihat%2Betmek.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://3.bp.blogspot.com/-OZerhE3VAMc/V0a58DEinkI/AAAAAAAAx6Q/VgNPCi19jlMQWT7hb4DHS6HAEVA4_l3zgCLcB/s1600/G%25C3%25BCnah%2Bi%25C5%259Fleyene%2Bnasihat%2Betmek.jpg" /></a><b>Sual: Haram, günah işleyenlere, her Müslümanın nasihat etmesi, onlara doğruyu bildirmesi gerekir mi veya bunun belli bir ölçüsü var mıdır?</b><br />
<b>Cevap: </b><br />
Fetâvâ-yı Hindiyyede, konu ile alakalı olarak deniyor ki:<br />
“Günah işleyene tatlı sözle emr-i ma'ruf, yani nasihat edilir. Dinlemezse, fitne çıkacak ise edilmez, susulur. Sözü dinlenecek ise, sert söylenir. Sövmek, kötü söylemekle emr-i ma'ruf yapmamalıdır. Karşılık verecek kimseye, emr-i ma'ruf ve nehy-i münker yapılmaz. Karşılığa sabredebilirse yapması efdal olur. Amirler el ile, âlimler dil ile, cahiller kalp ile emr-i ma'ruf yapar. İnsan evvela kendine Emr-i ma'ruf yapmalıdır.<br />
<br />
Cahil, âlime emr-i ma'ruf yapmamalıdır. Bir günahı yapmak âdeti olan, o günahı işleyeni görünce, emr-i ma'ruf yapar. Günah işleyene emr-i ma'ruf yapamayan kimse, onun babasına söyler veya yazar. Babası emr-i ma'ruf yapmaz veya yapamayacak ise, babasına bildirmez. Zevcine, hükümete bildirmek de böyledir. Tövbe edenin günah işlediği başkasına bildirilmez. Hırsızı gören, zararından korkmazsa haber verir.”<br />
<b><br /></b>
<b>***</b><br />
<b>Sual: Küs olan iki Müslümanı barıştırmak, aralarını bulmak için, yalan söylenebilir mi?</b><br />
<b>Cevap: </b><br />
Yalan söylemek haramdır, günahtır. Yalnız, harpte düşmana ve iki Müslümanı barıştırmak, aralarını bulmak ve zalimden mazlumu kurtarmak için caiz olur.<br />
<br />
<b>***</b><br />
<b>Sual: Şu kadar parayı fakire vereceğim diye adakta bulunan kimse, söylediği miktarı mı vermesi gerekir?</b><br />
<b>Cevap: </b><br />
Herhangi bir fakire vermek üzere sadaka adayan kimse, vereceği paranın miktarını söylerse, o miktarı verir. Eğer miktarını söylemezse, yemin kefareti, yani on fakire 1750 gram buğday veya bunun değerini verir.<br />
<br />
<b>***</b><br />
<b>Sual: Bir kimse ile yolculuk, arkadaşlık yapınca, nelere dikkat etmelidir?</b><br />
<b>Cevap: </b><br />
Bir kimse ile yolda arkadaş olunca, eğer yaya olarak gidiliyorsa, onun yürüdüğü kadar yürümeli. Onunla konuşurken, sağa sola bakmamalı. İhtiyaç için ondan bir müddet ayrılınca, erkence yanına dönmeli, onu bekletmemelidir. Arkadaşın hakkını gözetmeli, onu gücendirmemelidir. Namazları onunla cemaat yaparak kılmalı ve ondan ayrılırken onunla helalleşmelidir.<br />
<br />
<b>***</b><br />
<b>Sual: Kadınlar, farz namazları kılarken kamet getirirler mi?</b><br />
<b>Cevap: </b><br />
Kadınlar, beş vakit namazın farzlarını ve kazaya kalan namazlarını kılarken ezan ve ikamet okumazlar.<br />
<br />VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332210.653511163821157 0.08707199999999915 67.273978836178856 70.399572tag:blogger.com,1999:blog-4948355960537269796.post-78844135717934331472024-03-27T12:58:00.000+03:002024-03-27T12:58:57.590+03:00İmama ilk rekâtta yetişemeyenin hâli<a href="https://4.bp.blogspot.com/-YI094BPqnkk/V_TD3Xg7Z1I/AAAAAAAA2KM/ZYxoxs3uy_8bpQmdVyGPF1xEhjP1IGmLwCLcB/s1600/%25C4%25B0mama%2Bilk%2Brek%25C3%25A2tta%2Byeti%25C5%259Femeyenin%2Bh%25C3%25A2li.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://4.bp.blogspot.com/-YI094BPqnkk/V_TD3Xg7Z1I/AAAAAAAA2KM/ZYxoxs3uy_8bpQmdVyGPF1xEhjP1IGmLwCLcB/s1600/%25C4%25B0mama%2Bilk%2Brek%25C3%25A2tta%2Byeti%25C5%259Femeyenin%2Bh%25C3%25A2li.jpg" /></a><b>Sual: Cemaatle namaz kılınırken, sonradan gelen ve ilk rekâtlarını kaçıran kimse, imam selam verdikten sonra, kendi istediği gibi mi kılar yoksa bunun da bir kaidesi, kuralı var mıdır?</b><br />
<b>Cevap: </b><br />
Mesbuk, yani imama birinci rekâtta yetişemeyen bir kimse, imam iki tarafa da selam verdikten sonra, ayağa kalkarak yetişemediği rekâtları kaza eder ve kıraatleri, birinci, sonra ikinci, sonra üçüncü rekat kılıyormuş gibi okur. Oturmayı ise, dördüncü, üçüncü ve ikinci rekat sırası ile, yani sondan başlamış olarak yapar. Mesela, cemaatle kılınan yatsı namazının farzının son rekâtına yetişen kimse, imam selam verdikten sonra, kalkıp, birinci ve ikinci rekâtta Fatiha ve sûre okur. Birinci rekâtta oturur, ikincide oturmaz. Umdet-ül-islâmda, Fetâvâyı Attâbîden alarak deniyor ki:<br />
<br />
“Mesbuk, yani imama birinci rekâtta yetişemeyen, imam son rekâtta otururken, Ettehıyyatüyü erken bitirse, imam selam verinceye kadar Kelime-i şehadeti tekrar tekrar okur, sükut etmez. Namazda, okumak lazım olan yerde, sükut etmek haramdır. Salevat da okumaz. Çünkü, son rekâtta oturan salevat okur. Birinci kadede salevat okursa, secde-i sehiv lazım olur.”<br />
<b><br /></b>
<b>***</b><br />
<b>Sual: Yolcu olan mukim imama ve mukim olan da yolcu olan imama uyarak namaz kılabilirler mi?</b><br />
<b>Cevap: </b><br />
Mukim olan bir kimse, vaktin farzını eda ederken, misafir olan imama uyabilir. Misafir yani yolcu olan da, farzları eda ederken, mukim olan imama uyabilir. Misafir, mukim imama uyduğunda yetişemediği rekat olmuş ise, imam selam verdikten sonra, yetişemediği rekâtları tamamlar. Çünkü, mukim imama vakit içinde uyan misafirin, yolcunun namazı değişerek, imamın namazı gibi dört rekat olur.<br />
<b><br /></b>
<b>***</b><br />
<b>Sual: Eve gelen misafire ikramda bulunmak sevap mıdır?</b><br />
<b>Cevap: </b><br />
Mâ-lâ-büdde kitabında deniyor ki:<br />
“Gelen misafire üç gün ziyafet vermek, müekked sünnettir. Sonraki günlerde ise müstehabdır.”<br />
<b><br /></b>
<b>***</b><br />
<b>Sual: Cemaatle namaz kılınırken, bu cemaate sonradan gelen ve bir rekâtını kaçıran kimse, cemaatle namaz kılma sevabına kavuşur mu?</b><br />
<b>Cevap: </b><br />
Bir rekâtı kaçıran kimse, o namazı cemaat ile kılmamış olur. Fakat, cemaat sevabına kavuşur. Son rekâtı da kaçıran, imama teşehhüdde yetişirse, cemaat sevabını kazanır. İftitah tekbirini imamla birlikte söylemenin ayrıca çok sevabı vardır.<br />
<br />VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332210.653511163821157 0.08707199999999915 67.273978836178856 70.399572tag:blogger.com,1999:blog-4948355960537269796.post-74139503678150606442024-03-25T18:55:00.001+03:002024-03-25T18:55:34.975+03:00Devamlı hasta veya çok yaşlı olanların oruç kefareti<a href="https://1.bp.blogspot.com/-sjD6O3ihn9c/V2fgM1JS3oI/AAAAAAAAy7o/QmEysXy_vc0FbRR1unWWgnLDq1718M88gCLcB/s1600/Devaml%25C4%25B1%2Bhasta%2Bveya%2B%25C3%25A7ok%2Bya%25C5%259Fl%25C4%25B1%2Bolanlar%25C4%25B1n%2Boru%25C3%25A7%2Bkefareti.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://1.bp.blogspot.com/-sjD6O3ihn9c/V2fgM1JS3oI/AAAAAAAAy7o/QmEysXy_vc0FbRR1unWWgnLDq1718M88gCLcB/s1600/Devaml%25C4%25B1%2Bhasta%2Bveya%2B%25C3%25A7ok%2Bya%25C5%259Fl%25C4%25B1%2Bolanlar%25C4%25B1n%2Boru%25C3%25A7%2Bkefareti.jpg" /></a><b>Sual: Devamlı hasta veya çok yaşlı olup oruç kefaretini tutamayacak olanlar nasıl hareket ederler? </b><br />
<b>Cevap: </b><br />
Devamlı hasta veya çok yaşlı olup, altmış gün kefaret orucunu tutamaz ise, altmış fakire bir gün taam (yemek) ibaha eder. Yani doyurur. Aç olan altmış fakiri, bir günde iki kere doyurmak lâzımdır. Hepsinin aynı günde yemeleri şart değildir. <br />
<br />
Bir fakiri her gün iki defa doyurmak üzere altmış gün veya her gün bir defa doyurmak üzere yüzyirmi gün yedirmek de olur. Yahut, altmış fakirin her birine, yarım sâ’ [bin yediyüz elli gram] buğday veya un veya bir sâ’ arpa, kuru üzüm, hurma temlik eder. Bunların kıymeti kadar ekmek, başka mal veya altın, gümüş vermek veya bunları bir fakire altmış gün devamlı vermek de caiz olur. İbaha, yani, kendisini doyurması için fakire Fülüs [kağıt para] da verileceği (Bedâyı’)da yazılıdır.<br />
<br />
Altmış günlüğü, bir fakire, bir günde toplu verse, bir günlük vermiş olur. Altmış fakiri sabah, altmış başka fakiri de akşam doyurursa, sabah doyurduklarını akşam veya akşam doyurduklarını sabah, bir daha doyurmalıdır. Yahut, bunlardan altmışının her birine, Sadaka-i fıtır miktarı mal temlik eder. İki kefaret için, altmış fakirin her birine, iki kat [bir sâ’] buğday verirse, bir kefaret ödenmiş olur. Köle satın alabilecek kimsenin oruç tutması, oruç tutabilenin de fakirleri doyurması caiz değildir. Fakir olan hasta ve ihtiyar, zengin olunca doyurur. Kefaret yaparken niyet etmek lâzımdır. (Tam İlmihâl s. 321)<br />
<br />
<b>***</b><div><b><br /></b>
<b>Sual: Oruçlu iken, hangi hâller, hangi durumlar orucu bozmaz, bozulmasına sebep olmaz?</b><br />
<b>Cevap: </b><br />
Bir kimse, Ramazan-ı şerifte veya kaza, kefaret, adak ve nafile oruçlarda, oruçlu olduğunu unutarak yese, içse, cima etse, oruçlu iken uykuda cünüp olsa, tentürdiyot, yağ sürünse, sürme çekse, bunların rengi, kokusu tükürükte, idrarda belli olsa bile, gıybet etse, hacamat olsa, istemeyerek ağız dolusu kussa, zorlayarak biraz kussa, kulağına su kaçsa, ağzından veya burnundan boğazına toz, duman, sinek kaçsa, oksijen gazı tüpü ile suni hava verilse, başkalarının içtiği sigaranın dumanı gelerek, ağzına, burnuna girmesinden sakınmak mümkün olmasa, ağzını yıkadıktan sonra ağzında kalan yaşlığı tükürük ile yutsa, gözüne, diş çukuruna ilaç koysa, tadını boğazında duysa bile, bunların hiçbiri orucu bozmaz. Bahr-ür-râık kitabında deniyor ki:<br />
<br />
“Ağız bazen bedenin içi sayılır. Bunun için, oruçlu kimse, tükürüğünü yutarsa, orucu bozulmaz. İnsanın içindeki necasetin mideden bağırsağa geçmesi gibi olur. Ağızdaki yaradan veya diş çektirmeden, iğne yapılan yerden yahut mideden ağza kan çıkması, abdesti ve orucu bozmaz. Bu kanı tükürünce veya yutunca, tükürük kandan çok ise, yani sarı ise, yine bozulmazlar. Mideden gelen başka şeyler ağza geldiği zaman da böyle olup, abdest ve oruç bozulmaz. Ağız dolusu, ağızdan dışarı çıkarsa, ikisi de bozulur. Ağzın içi, bazen da, bedenin dışı gibi olur. Ağzına su alınca oruç bozulmaz.”<br />
Diş çıkartınca, çok kan geliyorsa, tükürünce orucu bozulmaz, oruçlu değilse, yutunca, abdesti bozulmaz. Kanı tükürükten az ise, ikisi de hiç bozulmaz.<br />
<b><br /></b>
<b>***</b></div><div><b><br /></b>
<b>Sual: Kulağa yağ damlatmak, lavman yaptırmak, orucu bozar mı?</b><br />
<b>Cevap: </b><br />
Bu konuda Fetâvâyı Hindiyyede deniyor ki:<br />
“İhtikan, lavman yapmak, kulağına yağ damlatmak orucu bozar ise de, kefaret lazım olmaz. Helada taharetlenirken içeri su kaçarsa, orucu bozar.”<br />
<br />
<b>***</b></div><div><b><br /></b>
<b>Sual: Yutmadan yemeğin tadına bakmanın ve serinlemek için banyo yapmanın oruca zararı olur mu?</b><br />
<b>Cevap: </b><br />
Yutmadan yemeğin tadına bakmak, sakız çiğnemek, serinlemek için yıkanmak orucu bozmazlar ise de, tenzihen mekruhturlar.<br />
<br />
<b>***</b></div><div><b><br /></b>
<b>Sual: Tozlu, dumanlı şeyleri koklamak ve piyasadaki ciklet denilen sakızları çiğnemek orucu bozar mı?</b><br />
<b>Cevap: </b><br />
Tozlu dumanlı şeyleri koklamak ve ciklet çiğnemek orucu bozar. <br />
<br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332210.653511163821157 0.08707199999999915 67.273978836178856 70.399572tag:blogger.com,1999:blog-4948355960537269796.post-4512042740514207662024-03-25T18:55:00.000+03:002024-03-25T18:55:14.012+03:00Cimrilikten kurtulup cömert olmak<div><span style="font-family: Nanum Gothic; font-size: medium;"><span><b><span><span class="Apple-style-span"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEij4zP_O7aQqQevBCUkCG5GyMq0bUGLBB3ilHY5xoNu050F-N4c5UxhvEQBF-cdn3M5qEmuyschP8I_69IAAs--892o6LUXMkNOXsaoCd6LrtX1Ik7cc8QPySqb3smdUeYt3YfHLvtno1JmnVBqBEdp3ar3COza8THiDKlHq3KdgOsk2GYFxhxNkIJsBQ/s800/Cimrilikten%20kurtulup%20c%C3%B6mert%20olmak.png" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="Cimrilikten kurtulup cömert olmak" border="0" data-original-height="449" data-original-width="800" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEij4zP_O7aQqQevBCUkCG5GyMq0bUGLBB3ilHY5xoNu050F-N4c5UxhvEQBF-cdn3M5qEmuyschP8I_69IAAs--892o6LUXMkNOXsaoCd6LrtX1Ik7cc8QPySqb3smdUeYt3YfHLvtno1JmnVBqBEdp3ar3COza8THiDKlHq3KdgOsk2GYFxhxNkIJsBQ/s16000/Cimrilikten%20kurtulup%20c%C3%B6mert%20olmak.png" title="Cimrilikten kurtulup cömert olmak" /></a></div></span></span></b></span></span><b style="font-family: "Nanum Gothic"; font-size: large;"><span><span class="Apple-style-span"><span>Sual:</span></span></span></b><b style="font-family: "Nanum Gothic"; font-size: large;"><span><span class="Apple-style-span"><span> Cömertliğin fazileti nedir?</span></span></span></b></div><span style="font-family: Nanum Gothic; font-size: medium;">
<span><b><span class="Apple-style-span"><span>CEVAP<br />
</span></span> </b><span class="Apple-style-span"><span>Cömerdin az ibadeti, cimrinin çok ibadetinden üstün olduğu gibi, cömert cahil de, cimri âlimden üstündür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span>(Allahü teâlâ cömerdi, gece gündüz ibadet eden cimriden daha çok sever.)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span> [Tirmizi]<br />
<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span>(Allah katında cömert bir cahil, cimri âlimden daha üstündür. Çünkü cimrilik en ağır hastalıktır.) </span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>[Dare Kutni]<br />
<br />
Cömerdin imanı kuvvetli, cimrinin imanı ise zayıftır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span>(Cömertlik iman sağlamlığından ileri gelir. İmanı sağlam olan Cehenneme girmez. Cimrilik, şekten, şüpheden meydana gelir</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>. [İmanda]</span></span><b><span class="Apple-style-span"><span> şüphesi olan da Cennete giremez.)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span> [Deylemi]<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span><br />
(Bir kulun kalbinde cimrilikle iman bir arada bulunamaz.)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span> [Nesai]<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span><br />
(Cömert, Allah’a, insanlara, Cennete yakın, Cehennemden uzaktır. Cimri ise bunun aksinedir.)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span> [Tirmizi]<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span><br />
(Cömert olun ki, Allahü teâlâ da size cömertlik etsin! İyi bilin ki cimrilik küfürdendir, küfrün yeri de Cehennemdir.)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span> [Deylemi]<br />
<br />
Cömert, gayri müslim bile olsa, Cehennemdeki azabı, diğer kâfirlerinki kadar şiddetli olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span>(Cömert kâfir, Cehenneme girerken, Allahü teâlâ,</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span> [Cehennemde vazifeli meleklerin en büyüğü olan] </span></span><b><span class="Apple-style-span"><span>Malike, "Bunu, dünyadaki cömertliği nispetinde Cehennemin azabı hafif olan tarafına koy" buyurur.)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span> [Deylemi]<br />
<br />
Cömerdin kazancı, malı bereketi olur. Cömertliği nispetinde malı artar. Misafirin rızkı ile geldiği, kırk gün bereket bıraktığı, sadaka vermekle malın eksilmeyeceği hadis-i şeriflerde bildirilmiştir.<br />
Cömert olmaya çalışmalı, cimrilikten sakınmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span>(Aman cimrilikten son derece sakının! Sizden öncekileri cimrilik helak etmiştir.)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span> [Müslim]<br />
<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span><span>Cimrilikten kurtulup cömert olmak</span></span></span></b></span></span><div><span style="font-family: Nanum Gothic; font-size: medium;"><span><b><span class="Apple-style-span"><span><span><br />
</span><span> Sual:</span></span></span></b><span class="Apple-style-span"><span><span> Cimrilik nedir? Cömert olmak için ne yapmak gerekir?<br />
</span></span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span>CEVAP<br />
</span></span> </b><span class="Apple-style-span"><span>Cimrilikten kurtulup cömert olmak için, cimriliğin dünya ve ahiretteki zararlarını cömertliğin de faydalarını iyi bilmek ve inanmak gerekir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span>(Allahü teâlânın evliyasının hepsi cömert ve güzel ahlaklıdır.)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>[Dare Kutni]</span></span><b><span class="Apple-style-span"><span><br />
<br />
(Ebdal denilen evliya, çok namaz kıldığı, çok oruç tuttuğu için değil, cömertlik ve halka nasihat etmeleri sebebiyle Cennete girer.) </span></span> </b><span class="Apple-style-span"><span>[Ebu Nuaym]<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span><br />
(Cennet, cömertler yurdudur.) </span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>[Ebuşşeyh]<br />
<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span>(Cennette cömertler köşkü vardır.) </span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>[Taberani]<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span><br />
(Rabbim, "İbrahim cömert olduğu için, dost edindim" buyurdu.)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>[Taberani]<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span><br />
(Cömert olan ve halktan az şikayet eden, bu ümmetin efendisidir.) </span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>[Taberani]<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span><br />
(Cömert, Allah’a hüsnü zannı olduğu için cömerttir. Cimri de, Allah’a suizannı olduğu için cimridir.) </span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>[Ebuşşeyh]<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span><br />
(Cömertlik, dalları dünyaya sarkmış bir Cennet ağacıdır. Kim bu ağacın bir dalına tutunursa, bu dal onu Cennete götürür. Cimrilik de, dalları dünyaya sarkan Cehennem ağacıdır. Bu dalın birine yapışan, Cehenneme gider.) </span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>[Beyheki]<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span><br />
(Allahü teâlâ, cömertlikle güzel huyu sever, cimrilikle kötü huyu sevmez.) </span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>[Berika]<br />
<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span>(Ben kefilim ki, cömert Cennete cimri Cehenneme girecektir.)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>[İsfehani]<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span><br />
(Cömerdin yemeği ilaç, cimrinin ki hastalıktır.) </span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>[Dare Kutni]<br />
<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span>(Kendi ihtiyacı varken, başkasını tercih edenin günahları affolur.)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>[İ. Hibban]<br />
<br />
{Kur'an-ı kerimde Eshab-ı kiram, böyle övülüyor:</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span> (Kendileri zarurette iken, başkalarını kendilerine tercih ederler.) </span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>[Haşr 9]}<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span><br />
(Cömert olursanız, Allahü teâlâ da size, cömertçe ihsanda bulunur.) </span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>[Deylemi]<br />
<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span>(Yukarıdaki el, aşağıdakinden, veren el, alan elden üstündür.)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>[İ.Huzeyme]<br />
<br />
[Not: </span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span>(Cimri, Cennete girmez), (Cimrilik küfürdür) </span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>gibi hadis-i şerifleri açıklaması ile birlikte okumalıdır. Açıklamasız okunursa yanlış anlamaya sebep olur. Cimrilik her ne kadar kötü ahlaktan ise de, imansızlık değildir. </span></span><b><span class="Apple-style-span"><span>(Cimri, günahının cezasını çekmedikçe Cennete giremez)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span> demektir. Hatta sevabı günahından çok gelirse, Cehenneme girmeden de Cennete gider. Affa ve şefaate uğrayarak da Cennete gidebilir.<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span><br />
(Cömert Cennete yakındır) </span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>hadis-i şerifi de böyledir. Yani cömerdin imanı yoksa ebedi olarak Cehennemde kalır. İmanı varsa, sevapları fazla ise Cennete gider. Ehl-i sünnete göre, iyilik eden muhakkak Cennete, kötülük eden muhakkak Cehenneme gider diye bir şey yoktur. Bir müminin günahı sevabından çok ise, affa ve şefaate de uğramamışsa, günahının cezasını çektikten sonra Cennete gider. İmanı olmayan kimsenin ise, ne yaparsa yapsın, hiçbir iyiliği onu Cehennemden kurtaramaz. </span></span><b><span class="Apple-style-span"><span>(İslam Ahlakı)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>]</span></span><b><span class="Apple-style-span"><span> </span></span></b><span class="Apple-style-span"><span><br />
<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span><span>Cömertlik için ne dediler?</span></span></span></b></span></span></div><div><span style="font-family: Nanum Gothic; font-size: medium;"><span><b><span class="Apple-style-span"><span><span><br />
</span><span> Sual: </span></span></span></b><span class="Apple-style-span"><span><span>Cömertlik nedir, cömert kime derler?<br />
</span></span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span>CEVAP<br />
</span></span> </b><span class="Apple-style-span"><span>Cömertlik, hiçbir karşılık beklemeden ihsanda, bağışta bulunmak demektir. Teşekkür edilmeyi, övülmeyi istemek de cömertliğe yakışmaz. Kerem sahibi bir cömerde sorarlar:<br />
- Muhtaçlara çok ihsanda bulunuyorsun. Acaba onlar sana minnettarlık hissi içinde bulunuyorlar mı?<br />
- Hiçbiri bana minnettar kalmaz. Yani onlara o hissi verecek şekilde hareket etmem. Bir şey verirken kendimi aşçının elindeki kepçe gibi kabul ederim. Kepçenin övünmeye, minnete sebep olmaya hakkı yoktur.<br />
<br />
Bir zat da buyurdu ki:<br />
"Servetiyle ülkeler satın aldığı halde yapacağı ikram ile gönülleri satın almayan adama şaşarım."<br />
Bir bedeviye (Efendiniz kim?) derler. O da, (Kötü sözlerimize dayanan, isteyene veren, cahilliklerimize göz yuman) der.<br />
<br />
Hazret-i Hüseyin’in oğlu Ali: "Ben isteyene vermem" diyen cömert sayılmaz. Hakiki cömert, Allah’a itaat eden kullarına Allah hakkını ödeyen, bunun karşılığında teşekkür beklemeyen ve bunu yalnız Allah için yapan kimsedir, demiştir.<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span><br />
<span> Mala bağlanmak<br />
</span></span></span> </b><span class="Apple-style-span"><span>Hasan-ı Basri hazretlerine sorarlar:<br />
- Cömertlik nedir?<br />
- Allah rızası uğrunda servetini sarfetmektir.<br />
- Mala nasıl bağlanmalı? [Yani malı korumak için ne yapmalı?]<br />
- Onu Allah yolunda dağıtarak...<br />
- İsraf nedir?<br />
- Mal ve makam sevgisi yolunda infaktır.<br />
<br />
Cimrilik ve cömertliğin ölçüsü insandan insana değişir. Mesela bazı şeyler, fakir için normal karşılanırken zengin için ayıplanır. Yabancılar normal karşılarken aile efradı onu ayıplar. Gençlere normal olan bir husus, ihtiyar için hoş görülmez. Erkekler yaparsa kötü, fakat kadınlar yaparsa önem verilmez.<br />
<br />
Kasaptan, bakkaldan aldığı şey, az noksan diye geri götürüp veren cimridir. Bir şey yer iken, pencereden evine gelen birini görüp, hemen yediğini saklayan, cimridir.<br />
<br />
Dünyalık ele geçirmek veya nefsin kötü arzularına kavuşmak için vermek de cömertlik sayılmaz. Hiçbir karşılık beklemeden dünyalık vermek malda cömertliktir. Dinde cömertlik ise, yine hiçbir karşılık beklemeden Allah yolunda, yalnız Allah sevgisi için canını vermektir.<br />
<br />
Mal, insanoğluna bir fayda için verilmiştir. O malı saklayıp faydalı bir işte kullanmamak cimrilik olur. Faydalı işler, dinin ve mürüvvetin verilmesini iyi gördüğü şeylerdir. Mürüvvet, faydalı olmak, iyilik yapmak, arzusudur. İnsanlık yiğitlik demektir.<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span><br />
<span> Karşılık beklemek<br />
</span></span></span> </b><span class="Apple-style-span"><span>Cömertlik, hiçbir karşılık beklemeden vermektir. Muhtaçları gözetmeden vermektir. Muhtaçları gözetmek, istemeden vermek ve verdiğini azımsamak cömertliktir.<br />
<br />
Zaman icabı, ileride bir sıkıntıya düşmemek için malı, parayı saklamak, avam için cimrilik sayılmazsa da, ilim ehli salih kimseler için cimriliktir. Dinin ve mürüvvetin icaplarını yerine getiren cimrilikten kurtulursa da cömert sayılmaz.<br />
<br />
Övülmek veya teşekkür beklemek için veren de cömert sayılmaz. (Biz şunu verelim, o da bana bir şey verebilir, vermezsem ayıp olur, yoksa cimri derler) gibi düşüncelerle veren de cömert değildir.<br />
Büyükler buyuruyor ki: </span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span>(Cömert verene değil, verdiğine sevinene denir.)<br />
</span></span> </b><span class="Apple-style-span"><span><br />
Cömertliğin üstün mertebesi olduğu gibi, cimriliğin de aşırı derecesi vardır. Bu da kendine gerekmeyen şeyi vermemektir. Canının istediği şeyleri almaya gücü yeterken param gidecek diye almaz. Hatta hastalansa, bedava ilaç alma yollarını arar. Bunu da bulamazsa tedavi olmaktan vazgeçer.<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span><br />
<span> Cömertlikte zirve</span></span></span></b><span class="Apple-style-span"><span><span><br />
</span> Cömertlik, kendine ihtiyacı olmayan şeyleri başkalarına vermektir. İsar ise, kendine gereken şeyleri vermektir. Yani başkalarını kendine tercih etmektir.<br />
<br />
Cömertliğin üstün derecesi olan isar büyük bir haslettir. Ancak bunu büyük insanlar yapar. Allahü teâlâ, Eshab-ı kiramı överken buyuruyor ki:<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span>(Onlar, fakr-u zaruret içinde olsalar bile, diğerlerini kendilerine tercih edip öz canlarından daha üstün tutarlar.)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span> [Haşr 9]<br />
<br />
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span>(Kendisine gerektiği şeyi, kendi arzu ve ihtiyacını tehir edip başkasına verirse, Allahü teâlâ onun günahlarını affeder.)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span> [İbni Hibban]<br />
<br />
Medine’nin yerlisi olanlar [Ensar-ı kiram], Medine’ye hicret eden müslümanlara [Muhacirlere] büyük fedakârlıklarda bulunmuşlardır. Bütün mallarına onları ortak etmişlerdir.<br />
<br />
Resul-i ekrem efendimiz, ganimetlerin taksiminde iki teklifte bulundu. Ya Ensarın evlerinden çıkıp başka bir yerde kalmaları şartı ile ganimetlerin hepsi Muhacirlere verilecek veya Muhacirler, Ensarın evinde bir müddet daha kalmak şartı ile, ganimetler Ensar ile Muhacirler arasında taksim edilecekti. Bu teklifler için Ensar-ı kiram, (Biz ganimet istemeyiz. Hepsi Muhacirlere verilsin! Onların evlerimizden çıkmalarına da asla razı olamayız) dediler. Buna Peygamber efendimiz çok memnun oldu.<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span><br />
<span> Başkasını kendine tercih<br />
</span></span></span> </b><span class="Apple-style-span"><span>Peygamber efendimize misafir geldi. Evde yenecek hiçbir şey yoktu. Ensardan biri bu misafiri alıp evine götürdü. Onun da evinde yalnız bir kişilik yiyeceği vardı. Kandili söndürüp yemeği misafirin önüne koydu. Kendi de sofraya oturup yer gibi yapıyor, ellerini yemek kabına götürüp getiriyordu. Sabahleyin Resulullah efendimiz, ev sahibine buyurdu ki:<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span>(Allahü teâlâ, sizin misafire gösterdiğiniz cömertliğe çok memnun oldu. "Kendileri, ihtiyaç içinde olsalar da, başkalarını kendilerine tercih ederler" âyet-i kerimesini gönderdi.)<br />
</span></span> </b><span class="Apple-style-span"><span><br />
Hazret-i Musa’ya, Peygamber efendimizin sahip olduğu makamlardan birinin nuru gösterilince, bayılacak hâle geldi, bu dereceye nasıl yükseldiğini sordu. Allahü teâlâ, </span></span><b><span class="Apple-style-span"><span>(Yüksek ahlakı sayesinde bu dereceye kavuştu. Bu ahlak isardır. Ya Musa, ömründe bir kere isar edene, isar ahlakı ile bana kavuşana hesap sormaktan haya ederim)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span> buyurdu. Cenab-ı Hak, Peygamber efendimizi överken</span></span><b><span class="Apple-style-span"><span>(Elbette sen hulk-i azim</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span> [büyük ahlak] </span></span><b><span class="Apple-style-span"><span>üzeresin)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span> buyuruyor. (Kalem 4)<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span><br />
<span> Önce can sonra canan</span></span></span></b></span></span></div><div><span style="font-family: Nanum Gothic; font-size: medium;"><span><b><span class="Apple-style-span"><span><span><br />
</span><span> Sual:</span></span></span></b><span class="Apple-style-span"><span><span> Önce can sonra canan demek uygun mu? Lüzumlu bir şeyi başkasına vermek günah mı?<br />
</span></span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span>CEVAP<br />
</span></span> </b><span class="Apple-style-span"><span>Önce can sonra canan demek uygundur. Yani önce kendimizi kurtaracağız sonra başkalarını. Kendi itikadımız, kendi ahlakımız düzgün değilse, başkalarını nasıl kurtarabiliriz?<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span>Önce can gelir sonra canan demişler<br />
Gemisini kurtaran kaptan demişler<br />
</span></span> </b><span class="Apple-style-span"><span><br />
Mal yönüyle de böyledir. Kendimiz yokluk içinde iken, elimizdekini başkalarına vermek doğru olmaz. Dinimiz, </span></span><b><span class="Apple-style-span"><span>(Sadaka verirken israf etmeyin)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span> buyuruyor. Sâbit bin Kays hazretleri, bir günde 500 ağacın hurmalarını toplayıp hepsini sadaka vererek evi için hurma bırakmadı. Muaz bin Cebel hazretlerinin de bir hurma ağacı vardı. Hurmalarını toplayıp hepsini sadaka verdi. Kendine bir şey kalmadı. Ondan sonra</span></span><b><span class="Apple-style-span"><span>(İsraf etmeyin)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span> âyeti geldi. Bir âyet meali de şöyledir:<br />
<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span>(Elini boynuna bağlayıp asma </span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>[cimrilik etme], </span></span><b><span class="Apple-style-span"><span>büsbütün de açıp saçma. </span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>[itidalli ol, iktisada riayet et.</span></span><b><span class="Apple-style-span"><span> </span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>Malını, kendine kalmayacak şekilde dağıtma!) </span></span><b><span class="Apple-style-span"><span>Sonra kınanmış olur ve eli boş açıkta kalırsın.)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>[İsra 29]</span></span><b><span class="Apple-style-span"><span><br />
</span></span> </b><span class="Apple-style-span"><span><br />
İbni Mesud hazretleri anlatır: (Bir çocuk, Resulullah efendimize gelip, bazı lüzumlu şeyleri sayıp “Annem beni sana gönderip bunları istedi” dedi. “</span></span><b><span class="Apple-style-span"><span>Bugün bende bunların hiç biri yok</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>” buyurdu. “Gömleğini bana ver” dedi. Hemen, mübarek gömleğini çıkarıp çocuğa verdi ve kendisi gömleksiz kaldı. Camiye gidemedi. O zaman, bu âyet geldi.) Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span>(Paranız ile, önce kendi ihtiyaçlarınızı alın. Artarsa, çoluk çocuğunuzun ihtiyaçlarına sarf edin. Bundan da artarsa, akrabanıza yardım edin!)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span> [Müslim]<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span><br />
(Kendisi veya çoluk çocuğu muhtaç iken veya borcu var iken verilen sadaka kabul olmaz. Borç ödemek, sadaka vermekten, köle azat etmekten ve hediye vermekten daha önemlidir. Başkasının malını, sadaka vererek, yok olmasına sebep olmayın!) </span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>[Buhari]</span></span><b><span class="Apple-style-span"><span><br />
</span></span> </b><span class="Apple-style-span"><span><br />
Hazret-i Ebu Hüreyre anlatır: Resulullah efendimize biri gelip, bir altınım var, ne yapayım dedi. </span></span><b><span class="Apple-style-span"><span>(Bununla kendi ihtiyaçlarını al)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>buyurdu. Bir altınım daha var dedi. </span></span><b><span class="Apple-style-span"><span>(Onunla da çocuğuna lazım olanları al)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span> buyurdu. Bir daha var dedi. </span></span><b><span class="Apple-style-span"><span>(Onu da, âilenin ihtiyaçlarına sarf et)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span> buyurdu. Bir altın daha var dedi. </span></span><b><span class="Apple-style-span"><span>(Hizmetçinin ihtiyaçlarına kullan)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span> buyurdu. Bir daha var deyince, [bu bildirdiklerimi ölçü alarak] </span></span><b><span class="Apple-style-span"><span>(Onu kullanacağın yeri sen daha iyi bilirsin)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span> buyurdu. (Begavi)<br />
<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span><span>Cömertlik menkıbeleri<br />
</span></span></span> </b><span class="Apple-style-span"><span><br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span><span>Cömert esir<br />
</span></span></span> </b><span class="Apple-style-span"><span>Resul-i Ekrem, götürülen düşman esirlerinin, birini işaret edip bırakılmasını emredince, Hazret-i Ali, sual etti ki:<br />
- Bunların hepsi düşman, hepsinin suçu da bir, bunu niçin istisna ediyoruz?<br />
Peygamber efendimiz buyurdu ki:<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span>(Cebrail aleyhisselam geldi, bunu bırakmamı; çünkü bunun cömert olduğunu, cömertliği Allahü teâlânın hoşuna gittiğini söyledi.)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span> [İ. Gazali]<br />
<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span><span>Mektubu açmadan<br />
</span></span></span> </b><span class="Apple-style-span"><span>Birisi Hazret-i Hasan’a bir mektup getirdi. Mektubu açmadan,</span></span><b><span class="Apple-style-span"><span> İsteğin yerine getirilecektir</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span> diyerek geleni gönderdi. Oradakiler (Mektubu okumadan niçin cevap verdin?) dediler. Buyurdu ki:<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span>(Mektubu okuyana kadar bekletirsem çekeceği sıkıntıdan Allahü teâlâ beni mesul tutar.)<br />
<br />
<span> Herkesin değeri<br />
</span></span></span> </b><span class="Apple-style-span"><span>Yanına oturan fakir bedeviye Hazret-i Ali </span></span><b><span class="Apple-style-span"><span>(Bir isteğin mi var?)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span>buyurur. Bedevi utancından diliyle bir şey söylemeyip işaretle bildirir. Hazret-i Ali, yanında bulunan iki giyeceğin ikisini de Bedeviye verir. Bedevi sevinerek güzel bir beyit okur. Beyit Hazret-i Alinin çok hoşuna gider. Çocukları, için ayırdığı üç altının hepsini Bedeviye verir. Bedevi, (Ey Emir el müminin, beni kendi ailemin en büyük zengini ettin) der. Hazret-i Ali de, şu hadis-i şerifi nakleder:<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span>(Herkesin değeri, söylediği güzel sözlere, yaptığı iyi işlere göre ölçülür.)</span></span></b><span class="Apple-style-span"><span> [M. Cami]<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span><br />
<span> Sahibini bulan kelle<br />
</span></span></span> </b><span class="Apple-style-span"><span>Eshab-ı kiramdan birine bir koyun kellesi hediye edildi. (Benden daha fazla ihtiyacı olan vardır) diyerek bir başkasına verdi. Kelle, aynı şekilde yedi kişiye dolaştıktan sonra tekrar ilk veren zata geldi. Onun diğerlerinden daha muhtaç olduğu meydana çıktı.<br />
<br />
</span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span><span>İbadette isar</span></span></span></b></span></span></div><div><span style="font-family: Nanum Gothic; font-size: medium;"><span><b><span class="Apple-style-span"><span><span><br />
</span><span> Sual: </span></span></span></b><span class="Apple-style-span"><span><span>İbadette isar uygun olur mu?<br />
</span></span></span> <b><span class="Apple-style-span"><span>CEVAP<br />
</span></span> </b><span class="Apple-style-span"><span>İbâdetlerde isar yapılmaz. Meselâ, camide birinci saftaki yerini başkasına vermek, namaz vakti gelince abdestsiz kimsenin, abdest suyunu başkasına vermesi caiz değildir.<br />
<br />
Kendine ihtiyacı olmayan şeyleri başkalarına vermek cömertliktir. Kendine lazım olan şeyleri vermek ise, isardır. </span></span> </span><br /></span>
<span style="font-family: "arial"; font-size: large;"><span style="font-size: 18px;"><br />
</span></span></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4948355960537269796.post-20930160178744471762024-03-23T18:48:00.000+03:002024-03-23T18:48:15.146+03:00Yemin ve yemin kefareti hakkında<div><div><a data-saferedirecturl="https://www.google.com/url?q=https://1.bp.blogspot.com/-FOKiDXK7YsM/YZamoKcSn8I/AAAAAAAB90M/RVJQsY7dfyk8qEAdGU9ft_3JZjxeOSV2wCLcBGAsYHQ/s800/yemin-vardir-yemin-cesitleri-nelerdir.jpg&source=gmail&ust=1672251069591000&usg=AOvVaw3IN3DCWaNEQWz3aP_-YtXo" href="https://1.bp.blogspot.com/-FOKiDXK7YsM/YZamoKcSn8I/AAAAAAAB90M/RVJQsY7dfyk8qEAdGU9ft_3JZjxeOSV2wCLcBGAsYHQ/s800/yemin-vardir-yemin-cesitleri-nelerdir.jpg" style="color: #1155cc;" target="_blank"><img alt="Yemin ve yemin kefareti hakkında" border="0" class="CToWUd" data-bit="iit" src="https://1.bp.blogspot.com/-FOKiDXK7YsM/YZamoKcSn8I/AAAAAAAB90M/RVJQsY7dfyk8qEAdGU9ft_3JZjxeOSV2wCLcBGAsYHQ/s16000/yemin-vardir-yemin-cesitleri-nelerdir.jpg" title="Yemin ve yemin kefareti hakkında" /></a></div><b>Sual: Yemin nasıl olur?</b></div><div><b>CEVAP</b></div><div>Yemin, yalnız Allahü teâlânın isimlerini söylemekle olur. Vallahi, billahi, tallahi gibi.</div><div>Kur’an, Peygamber, Kâbe için demekle yemin olmaz. Fakat âdet olduğu için Mushaf hakkı için demek veya elini Mushafa koyarak bunun hakkı için demek yemin olur. (Kur’an çarpsın) demek, Allah şahidim olsun demek yemin olur.</div><div><br /></div><div>Kalben vallahi dense, yemin sahih olmaz. Dil ile söylemek gerekir. Küfre sebep olan şeyleri, yemin niyeti ile söylerse, kâfir olmaz, yemin etmiş olur. (Eğer şunu yaparsam kâfir olayım) gibi küfre sebep olan bir şeyi yemin kastı ile söylemek de yemin olur. Yemin kastı ile söylemedi ise kendisi kâfir olur. Onun için kâfir olayım sözünü hiç söylememeli!</div><div><br /></div><div>(Babamın başı için, çocuğumun, annemin ölüsünü öpeyim...) diye yemin etmek haramdır. Tevbe etmek gerekir. Allah’tan gayrısı için yemin edilmez. Bu yemin olmadığı için, bozulursa yemin kefareti gerekmez. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:</div><div>(Babam hakkı için diyerek yemin etmeyiniz! Yemin, Allahü teâlânın ismi ile olur.) [Müslim]</div><div><br /></div><div>Haram işlemek veya ibadet yapmamak için yemin eden, yeminini bozar, sonra yemin kefareti verir. Mesela, (Şu işim olursa vallahi şarap içeceğim) diyen kimse, şarap içmez, yemin ettiği için yemin kefareti verir.</div><div><br /></div><div>Helal malını haram ederek yemin etmekle o mal haram olmaz. Mesela, (Şu elbiseyi giyersem haram olsun) diyen kimse, sözünde durmayıp giyse, elbisesi haram olmaz. Fakat, o elbiseyi giyince, kefaret vermesi gerekir.</div><div><br /></div><div>Yalan yere yemin büyük günahtır. Doğru olarak çok yemin etmek de uygun değildir. Allahü teâlânın ismine ve yemine kıymet vermemek olur. Şarkılarda, türkülerde, eğlencelerde yemin etmek de böyle günah olur. (Dürr-ül-muhtar)</div><div><br /></div><div><b>Sual: Yemin kefareti nasıl verilir?</b></div><div><b>CEVAP</b></div><div>Yemin kefareti için, zekat alması caiz olan on fakire, bütün bedenini örtecek kadar bir kat çamaşır verilir. Yahut aç olan on fakire, bir gün iki defa yemek verilir. On fakire bir defa, bir fıtra miktarı buğday, un da verilebilir. Yahut bu değerde kumaş, havlu, mendil, çorap, et, pirinç, terlik, ayakkabı, ilaç veya uygun bir din kitabı veya altın vermek de caiz olur. Bunları yapamayan fakir, peş peşe yani aralıksız 3 gün oruç tutar.</div><div><br /></div><div>En kolay yemin kefareti, on fakire uygun bir din kitabı [mesela Hakikat Kitabevi yayınlarından Herkese Lazım Olan İman ve İslam Ahlakı] vermektir. Yeminini bozmadan önce yemin kefareti verilmez. Verilirse sahih olmaz. Bozunca tekrar vermesi lazım olur. Yemin kefaretini geciktirmek günah olur. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:</div><div>(Allahü teâlâ, bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi mesul tutar, hesap sorar.) [Maide 89]</div><div><br /></div><div>Sigara içmeyeceğine üst üste on kere yemin edenin, sigara içerse, bir yemin kefareti vermesi kâfidir.</div><div><br /></div><div>Nezri, yapılması uygun olmayan bir şarta bağlayan, mesela, (Ali’nin çantasını çalarsam, bir ay oruç nezrim olsun) diyen, çalmadan oruç tutar veya yemin kefareti verir.</div><div><br /></div><div>(Kağıt para ile bir şey almam) diye yemin eden, altın ile satın alınca, yemini bozulmaz. Kapıdan çıkmayacağım diyen, pencereden çıkarsa; kırbaç vurmayacağım diyen, sopa vursa; ekmek yememeye yemin eden, simit yese, yemini bozulmuş olmaz. Konuşmayacağına yemin eden, mektup yazsa yemini bozulmaz. Sigara içmeyeceğine yemin eden, puro içse, yemini bozulmaz.</div><div><br /></div><div>(Falancanın yüzüne bakmayacağım) diye yemin eden, o kimsenin aynadaki [veya TV’deki] görüntüsüne, yahut resmine baksa, yemini bozulmuş olmaz.</div><div><br /></div><div>(Şu bakkaldan alış-veriş yapmayacağım) diye yemin eden, oğlunu veya başka birini gönderip alış-veriş yaptırsa, yemini bozulur. Çünkü vekil asıl gibidir.</div><div><br /></div><div>(Hakkımı Ali’ye helal etmem) diye yemin eden, (Hakkımı herkese helal ettim) dese, yemini bozulur. Ali’ye de hakkını helal etmiş olur.</div><div><br /></div><div>Hastalığı iyi olursa, ömür boyu Receb ayında oruç tutacağına dair adakta bulunanın, oruç yerine yemin kefareti vermesi caizdir. Yemin kefareti, büluğa ermiş fakire verilir, çocuğa verilmez. (Redd-ül-muhtar, Hindiyye, Tahtavi)</div><div><br /></div><div><b>Sual: Kardeşlerime inatla babama para vermeyeceğim diye yemin ettim, sonra verdim. Ne yapmam lazım?</b></div><div><b>CEVAP</b></div><div>Yemininizi bozduğunuz için yemin kefareti vermeniz gerekir. Ana-babanız, diğer evlatlarından almasa da, sizden para alsa ne olur? Peygamber efendimiz, (Sen de, malın da babanındır) buyurmuştur. Ana-babadan hiçbir şeyi esirgememelidir!</div><div><br /></div><div><b>Sual: Bir kişi şu şöyledir diye yemin etse fakat bilmeyerek yanlış söylemiş olsa ne yapmak gerekir?</b></div><div><b>CEVAP</b></div><div>Tevbe etmesi yeterlidir. Çünkü bilmeden yaptığı için günah olmaz.</div><div><br /></div><div><b>Sual: Bir işi yaptığı halde yapmadım diyerek insan yalan yere yemin etse sonra pişman olsa, (yalan yere yeminin) cezası nedir?</b></div><div><b>CEVAP</b></div><div>Sadece tevbe gerekir.</div><div><br /></div><div><b>Sual: Günah işlememek için (vallahi ve billahi ve tallahi..... günahı işlemeyeceğim işlersem imansız öleyim) şeklinde söz verip, bu sözü tutamayıp yanlış olduğunu bile bile hata işlersek bunun tevbesi nedir, affı nedir?</b></div><div><b>CEVAP</b></div><div>İmansız öleyim demek çok tehlikelidir. Şakadan ben imansızım diyen kâfir olur. Fakat yemin niyetiyle söylediğiniz için kâfirlik olmaz. Sizin yaptığınız gibi üç kere yemin edilirse üç defa yemin kefareti vermeniz gerekir.</div><div><br /></div><div><b>Sual: Vallahi, billahi, tallahi demek üç yemin mi olur?</b></div><div><b>CEVAP</b></div><div>Aralarında (ve) denmediği için bir yemin olur.</div><div><br /></div><div><b>Sual: (Her sigara içişte beş milyon lira sadaka vereceğim) diye adakta bulundum. Her sigara içişte beş milyon lira sadaka vermem gerekir mi?</b></div><div><b>CEVAP</b></div><div>Böyle nezir yemin olur. Sigara içerseniz yemin kefareti vermeniz gerekir.</div><div><br /></div><div><b>Sual: Yemin kefareti orucunu tutamayan hasta, iyi olunca mı tutar?</b></div><div><b>CEVAP</b></div><div>Evet. Tutmadan ölürsem, iskatı yapılsın diye vasiyet eder.</div><div><br /></div><div><b>Sual: (Doğru söyleyeceğine yemin eder misin) denince (Yemin ederim) demek yemin olur mu?</b></div><div><b>CEVAP</b></div><div>Olur.</div><div><br /></div><div><b>Sual: Vermeyip, verdim sanıp yemin eden, kefaret verir mi?</b></div><div><b>CEVAP</b></div><div>Vermez. Günah da olmaz.</div><div><br style="background-color: white; color: #222222; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;" /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332210.653511163821157 0.08707199999999915 67.273978836178856 70.399572tag:blogger.com,1999:blog-4948355960537269796.post-60022490338999073322024-03-23T18:47:00.000+03:002024-03-23T18:47:32.135+03:00Resûlullah efendimizin üç türlü vazifesi vardı<a href="https://4.bp.blogspot.com/-MpJk01aPRmc/XKsqggHOeHI/AAAAAAABYkU/IgOwwvzPwH8oHklsysDXoP-1ZhTFcTPFwCLcBGAs/s1600/Res%25C3%25BBlullah%2Befendimizin%2B%25C3%25BC%25C3%25A7%2Bt%25C3%25BCrl%25C3%25BC%2Bvazifesi%2Bvard%25C4%25B1.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="444" data-original-width="800" src="https://4.bp.blogspot.com/-MpJk01aPRmc/XKsqggHOeHI/AAAAAAABYkU/IgOwwvzPwH8oHklsysDXoP-1ZhTFcTPFwCLcBGAs/s1600/Res%25C3%25BBlullah%2Befendimizin%2B%25C3%25BC%25C3%25A7%2Bt%25C3%25BCrl%25C3%25BC%2Bvazifesi%2Bvard%25C4%25B1.jpg" /></a><b>Sual: Peygamber efendimizin vazifesi, sadece insanlara tebliğde bulunmak mı idi?</b><b><br />
</b> <b>Cevap:</b> <div>Bu konuda, İslâm alimlerinin büyüklerinden olan seyyid Abdülhakim Arvâsî hazretleri buyuruyor ki:<br />
<br />
“Resûlullah efendimizin üç türlü vazifesi vardı:<br />
<br />
Birincisi; iman edilecek bilgileri ve fıkıh hükümlerini bütün insanlara tebliğ etmek, bildirmek idi. Fıkıh hükümleri, yapılması emir veya yasak edilen işlerdir.<br />
<br />
İkinci vazifesi; Allahü teâlânın zatına ve sıfatlarına ait marifetleri, yalnız ümmetinin yüksek olanlarının kalplerine akıtmaktır.<br />
<br />
Üçüncü vazifesi; fıkıh hükümlerini, nasihat ile yapmayanlara, kuvvet kullanarak yaptırmaktır.<br />
<br />
Resûlullah efendimizden sonra dört halifeden her biri, bu üç vazifeyi tam olarak başardı. Daha sonra bu üç vazifeyi, bir kişi yapamaz oldu. İmanı ve fıkıh hükümlerini bildirmek vazifesi, din imamlarına, yani müctehidlere verildi. İkinci vazife, yani dileyen Müslümanları, Kur'ân-ı kerimin manevi ahkamına kavuşturmak, Ehl-i beytin oniki imamına ve tasavvuf büyüklerine verildi. Cüneyd-i Bağdâdî ve Sırrî-yi Sekatî hazretleri bunlardandır.<br />
<br />
Ehl-i sünnet âlimleri, Resûlullah efendimizin bu ikinci vazifesini oniki imamdan öğrenerek, tasavvuf ilmini meydana getirdiler. Görülüyor ki, oniki imam Ehl-i sünnetin imamlarıdır. Ehl-i beyti seven ve oniki imamın yolunda olanlar Ehl-i sünnettir. İslâm alimi olabilmek için, Resûlullah efendimizin bu iki vazifesinde, kendisinin varisi olması lazımdır.<br />
<br />
Üçüncü vazife; yani dinin hükümlerini kuvvet ile yaptırmak işi, sultanlara yani devlet adamlarına verildi.<br />
<br />
Birinci sınıfın kısımlarına Mezhep, ikincisinin kısımlarına Tarikat, üçüncüsüne de Kanun denildi. İmanı bildiren mezheplere İtikatta mezhep denir. İtikat mezheplerinin yetmişüçe ayrılacağını, bunlardan yalnız birinin doğru, ötekilerinin bozuk olacağını, Peygamber efendimiz haber vermişti. Öyle de oldu. Doğru yolda olduğu müjdelenen fırkaya, Ehl-i sünnet velcemaat mezhebi denir. Yanlış oldukları bildirilen yetmişiki fırkaya Bidat fırkaları denir. Bunların hiçbiri kafir değildir. Fakat yetmişiki fırkadan birinde bulunduğunu söyleyen bir kimse, Kur'ân-ı kerimde veya hadîs-i şeriflerde açıkça bildirilmiş ve Müslümanlar arasına yayılmış bilgilerden birine inanmazsa, kafir olur.”<br />
<br />
<b>***</b><br />
<b><br />
</b> <b>Sual: İslâmiyetin emirlerini yapmayarak ve yasaklarından sakınmayarak, kalbin temiz olması mümkün müdür?</b><b><br />
</b> <b>Cevap: </b></div><div>Kalp ve beden ile, İslâmiyetin emir ve yasaklarına uymalı, kalp, gafletten uyanık olmalıdır. Kalbi uyanık olmayan yani Allahü teâlânın varlığını, büyüklüğünü, Cennet nimetlerini, Cehennem ateşinin şiddetini hatırlamayan, düşünmeyen kimsenin bedeninin İslâmiyete uyması güç olur. Fıkıh alimleri fetvaları bildirirler. Bunların yapılmasını kolaylaştırmak, Allah adamlarının işidir. Bedenin İslâmiyete severek ve kolay uyması için, kalbin temiz olması lazımdır. Fakat yalnız kalbin temiz olmasına, ahlakın güzel olmasına ehemmiyet verip, bedenin İslâmiyete uymasına ehemmiyet vermeyen kimse, mülhiddir, dinden çıkmıştır. Bunun nefsinin parlaması ile hasıl olan gaybdan haber vermek, hastaları okuyup üfleyip iyi etmek gibi adet dışı başarıları istidrac olup, kendisini ve buna uyanları Cehenneme sürükler. Kalbin temiz ve nefsin mutmainne yani uysal olduğunun alameti, bedenin İslâmiyete seve seve uymasıdır. His organlarını ve bedenini İslâmiyete uydurmayanların; “Kalbim temizdir, sen kalbe bak!” demeleri boş laftır. Böyle söylemekle kendilerini ve etrafındakileri aldatmaktadırlar.<br />
<br />
<b>***</b><br />
<b><br />
</b> <b>Sual: Bir kimse sadece iman etmekle kurtulabilir mi?</b><b><br />
</b> <b>Cevap</b>: </div><div>İslâm alimleri ve tasavvuf büyükleri buyuruyorlar ki:<br />
<br />
“İnsana vacib olan birinci vazife, iman ve amel ve ihlas sahibi olmaktır. Dünya ve ahiret saadetleri, ancak bu üçüne kavuşmakla elde edilir. Amel, kalp ve dil ile, yani söz ve beden ile yapılacak işler demektir. Kalbin işleri, ahlaktır. İhlas, amelini yani bütün işlerini, ibadetlerini, yalnız Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşmak için yapmak demektir.”<br />
<b><br />
</b> <b>***</b><br />
<b><br />
</b> <b>Sual: Bir insanın Allahü teâlaya karşı vazifesi, kısaca nelerdir?</b><b><br />
</b> <b>Cevap:</b> </div><div>Bu konuda İslâm alimlerinden bazıları buyurdu ki:<br />
<br />
“İnsanın Allahü teâlâya karşı vazifesi üçe ayrılır:<br />
<br />
Birincisi, bedeni ile yapacağı işlerdir. Namaz kılmak, oruç tutmak gibi.<br />
<br />
İkincisi, ruhu, kalbi ile yapacağı vazifedir. Doğru itikat, iman etmek. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi iman etmek, inanmak.<br />
<br />
Üçüncüsü, insanlara adalet yapmakla, Allahü teâlâya yaklaşmaktır. Bu da, emaneti muhafaza, insanlara nasihat etmek, evvela İslâmiyeti öğretmekle olur.”<br />
<b><br /></b>
<b>***</b><br />
<b><br /></b>
<b>Sual: Salih Müslüman kime denir, ne gibi vasıfları vardır?</b><b><br /></b>
<b>Cevap:</b></div><div>İslâm bilgilerine iman edip de, elinden geldiği kadar yapan mümine, (Salih Müslüman) [iyi insan] denir. Allahü teâlânın rızasını, sevgisini kazanmak için, İslâmiyete uyan ve bir mürşidi seven Müslümana (Salih) [iyi insan] denir. Allahü teâlânın rızasını, sevgisini kazanmış olana (Arif) veya (Veli) denir. Başkalarının da, bu sevgiyi kazanmalarına vâsıta olan Veliye (Mürşid) denir. Bu mübarek, seçilmiş insanların hepsine (Sadık) denir. Bunların hepsi salihtir. Salih mümin Cehenneme hiç gitmeyecektir. Kâfir, muhakkak Cehenneme gidecektir. Cehennemden hiç çıkmayacak, sonsuz azab görecektir. Kâfir iman ederse, bütün günahları hemen af olur. Fasık, tevbe edip, ibadetleri yapmağa başlarsa, Cehenneme girmeyecek, salih mümin gibi, doğru Cennete gidecektir. Tevbe etmezse, ya şefaat ile veya sebepsiz af olup, doğru Cennete gidecek, yahut Cehennemde günahları kadar yandıktan sonra, Cennete girecektir.<b><a href="http://www.hakikatkitabevi.net/bookread.php?bookCode=003&bookPage=173" target="_blank"> (İslâm Ahlâkı s. 173)</a></b><br />
<br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4948355960537269796.post-57917117979560763872024-03-22T16:56:00.000+03:002024-03-22T16:56:24.498+03:00Oruç tutmak ve sıhhatli olmak<a href="https://2.bp.blogspot.com/-yKkul6W6CY4/WTkophYpkHI/AAAAAAAA-O0/Io9oTiPRUnUdnLMIMIGZEkVQOcG3vVxxwCLcB/s1600/oru%25C3%25A7.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="420" data-original-width="800" src="https://2.bp.blogspot.com/-yKkul6W6CY4/WTkophYpkHI/AAAAAAAA-O0/Io9oTiPRUnUdnLMIMIGZEkVQOcG3vVxxwCLcB/s1600/oru%25C3%25A7.jpg" /></a><b>Sual: Oruç tutmak vücuda zararlı mıdır?</b><br />
<b>Cevap: </b><div>Oruç mide rahatsızlığına sebep olmaz. Bilakis midenin sıhhatine faydalıdır. Bu husus, bugünkü modern tıp mütehassısları tarafından, açık ve kesin bir şekilde ispat edilmiştir. Muhtelif yabancı dillerde, mütehassıs tabipler tarafından yazılmış tıp kitaplarında, bir çok hastalıkların perhiz yapmakla tedavi edilecekleri, yahut perhiz yaparak tedavinin kolaylaşacağı bildirilmektedir. Midesinden rahatsız olan kimse, hâmile kadın, süt veren kadın ve hastalığının artacağından korkan kimse, harp eden asker ve seferî yani insan yürüyüşü ile üç günlük [Hanefide yüzdört, diğer üç mezhepte seksen kilometre] yola giden yolcular oruç tutmayabilirler.<br />
<br />
Orucun sıhhate zararlı değil, bilakis çok faydalı olduğunu bazı misallerle ispat edelim:<br />
Hadîs-i şerifte, (Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz) buyurulmuştur.<br />
<br />
Oruç, bir sene boyunca durmadan çalışan mide ile beraber bütün hazım [sindirim] cihazının [sisteminin] istirahate sevk edilmesi ve insan vücudunun bir tasfiyeye tâbi tutulmasıdır. Böylece, hazım cihazı dinlendirilmiş olur. İnsanlarda en çok görülen rahatsızlık, hazım bozukluğudur. Şişmanlık, kalp ve damar hastalıklarına, şeker hastalığına ve tansiyon yüksekliğine sebep olmaktadır. Oruç, bütün bu hastalıklara karşı koruyuculuk vazifesi yaptığı gibi, bir de tedavi vâsıtasıdır. Bugün bir çok hastalıktan kurtulmak için, perhiz lâzım olduğunu yukarıda bildirmiştik.<br />
<br />
Oruç ile, insanın güçlü bir irade kuvveti kazanacağı şüphesizdir. Bu sebep ile alkol, uyuşturucu gibi, kötü alışkanlıklardan oruç vesilesi ile kurtulanlar çok görülmektedir.<br />
<br />
Oruç, vücuttaki karbonhidrat, protein ve bilhassa yağ depolarının harekete geçirilmesini sağlar. Oruç sâyesinde madde süzmekten kurtulan böbrekler, bir revizyona [tamire] girerek, dinlenme ve yenilenme imkânı bulurlar. (Cevap Veremedi s. 234)<br />
<br />
<b>***</b><br />
<b>Sual: Orucu kurtarmak için akşam namazını önce kılıp sonra iftar edilmesinin mahzuru olur mu?</b><br />
<b>Cevap: </b></div><div>İftarı akşam namazından önce yapmak müstehab ise de, bir ibadeti bozmak şüphesinden kurtarmak için müstehab terk edilmelidir. Önce akşam namazını kılmalı, sonra iftar etmelidir. Böylece iftar yine, yıldızlar görünmeden önce olur. Yani acele edilmiş olur ve oruç, bozulmak tehlikesinden kurtulur. Akşam namazını vakti çıkmadan, tekrar kılmak mümkündür. Takvim, saat, kandil, top ve ezan yanlış olunca, oruç kurtulmaz. İbni Âbidîn, namaz vakitlerini anlatırken buyuruyor ki:<br />
<br />
“İftar etmek için, güneşin battığını iki adil Müslümanın haber vermesi lazımdır. Haber veren bir kişi olursa da, beis yoktur.”<br />
<br />
Görülüyor ki, takvimi hazırlayanın ve iftar topu atanın, ezan okuyanın adil olmaları lazımdır. Adil demek, büyük günah işlemeyen ve küçük günaha alışık olmayan demektir. Bunun için, ramazanın, bayramın ve hac zamanının gelmesini, iftar ve namaz vakitlerini anlamakta ve bütün din işlerinde, itikadı ve ameli bozuk olanların sözlerine uymak caiz değildir.<br />
<b><br /></b>
<b>***</b><br />
<b>Sual: İmsak vaktinden önce ve imsaktan sonra oruca nasıl ve ne şekilde niyet edilir?</b><br />
<b>Cevap:</b> </div><div>İmsak vaktinden önce oruca niyet ederken; “Niyet ettim, yarın oruç tutmaya” denir. İmsak vaktinden sonra niyet ederken; “Niyet ettim bugün oruç tutmaya” diye niyet edilir.<br />
<br />
<b>***</b><br />
<b>Sual: Camiye giden kimse, yatsının farzı mı yoksa teravih mi kılındığını bilemese, bunun nasıl hareket etmesi gerekir?</b><br />
<b>Cevap: </b></div><div>Camideki cemaate, namaz arasında yetişen kimse, yatsının farzı mı, teravih mi kılındığını anlayamasa, farza niyet ederek imama uyar. Eğer teravih kılınıyorsa, bunun namazı, farzdan önce olduğu için nafile olur. Çünkü farzdan önce teravih kılınmaz. Hemen farzı yalnız kılıp, teravihin bir kısmını cemaat ile kılar. Noksan kalan rekâtlarını, sonra yalnız kılar. Bundan sonra da, vitir namazını kılar.<br />
<b><br /></b>
<b>***</b><br />
<b>Sual: Ramazanda bir özür sebebiyle tutulamayan oruçları kaza etmek de farz mıdır ve bunların niyet zamanı da, Ramazan orucundaki gibi midir?</b><br />
<b>Cevap:</b> </div><div>Ramazan-ı şerif orucu, her Müslümana farz olduğu gibi, bir özür sebebiyle tutamayanların kaza etmeleri de farzdır. Kaza ve kefaret orucuna, muayyen olmayan adak oruçlarına fecirden yani imsakten sonra niyet edilemez.<br />
<br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332210.653511163821157 0.08707199999999915 67.273978836178856 70.399572tag:blogger.com,1999:blog-4948355960537269796.post-64309718879174915802024-03-22T16:55:00.000+03:002024-03-22T16:55:29.234+03:00Ruhlar bedenlerden önce mi yaratıldı?<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjL_dcTBvjK97R5XQgqP67PQHtIP6clzgePWceF_5Ovg5uGGhJ67lHMluxP7PX0fkqCfuP90H5fcuVQiv0nahaXo3ueDzwPOTaIXDqIeLTnUYhQDlXTDCwsyaCnxwyDoYyF2MvVXLm5HxX1oFHBLS6VwSstfqV0z_2OFOWyVoFtaFrJu08Gwa1orUUY5A/s800/g%C3%BCne%C5%9F-sistemi.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="Ruhlar bedenlerden önce mi yaratıldı?" border="0" data-original-height="533" data-original-width="800" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjL_dcTBvjK97R5XQgqP67PQHtIP6clzgePWceF_5Ovg5uGGhJ67lHMluxP7PX0fkqCfuP90H5fcuVQiv0nahaXo3ueDzwPOTaIXDqIeLTnUYhQDlXTDCwsyaCnxwyDoYyF2MvVXLm5HxX1oFHBLS6VwSstfqV0z_2OFOWyVoFtaFrJu08Gwa1orUUY5A/s16000/g%C3%BCne%C5%9F-sistemi.jpg" title="Ruhlar bedenlerden önce mi yaratıldı?" /></a></div><b style="font-family: inherit;"><span class="Apple-style-span">Sual: Araf suresinin 172. âyetindeki “Kâlu belâ” tevil edilip, ruhların bedenlerden önce yaratıldığı söyleniyor. Doğrusu nedir?</span></b></div><span style="font-family: inherit;">
<b>CEVAP</b><br />
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:</span><div><span style="font-family: inherit;"><br />
Âdem aleyhisselam yaratılıp, beli mesh edilince, zerreler halinde nesli çıktı. Bir kısmı sağ tarafına, bir kısmı sol tarafına kondu. Allahü teâlâ buyurdu ki:</span></div><div><span style="font-family: inherit;"><br />
— İşte bu sağdakiler, Cennet ehlinin amelini yapacaklarından, Cennetlik olanlardır. Bunların amellerinden bana bir fayda ve zarar yoktur. Bu soldakiler, Cehennem ehlinin amelini yapacaklarından, Cehennemlik olanlardır. Bunlardan da, bana bir fayda ve zarar yoktur.<br />
<br />
Âdem aleyhisselam sordu:</span></div><div><span style="font-family: inherit;"><br />
— Ya Rabbi! Cehennem ehlinin ameli nedir?<br />
<br />
— Bana şirk koşmak ve gönderdiğim peygamberlere inanmamak ve onlar vasıtasıyla gönderdiğim kitaplardaki emir ve nehyimi tutmayıp, bana isyan etmektir.<br />
<br />
Âdem aleyhisselam dua etti:</span></div><div><span style="font-family: inherit;"><br />
— Ya Rabbi! Bunları kendilerine şahit kıl! Umulur ki, Cehennem ehli ameli işlemezler.<br />
<br />
Allahü teâlâ da, nefslerini şahit yapıp, (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) buyurdu. Hepsi, (Evet, biz şahidiz, Rabbimizsin) dediler. Allahü teâlâ, melekleri ve Âdem aleyhisselamı da şahit tuttu ki, onlar Allahü teâlânın Rab olduğunu tasdik ve ikrar ettiler. Bu sözleşmeden sonra, onları tekrar eski mekânlarına gönderdi, çünkü bunların hayatları yalnız ruhani bir hayat idi. Cismani bir hayat değildi. </span></div><div><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div><span style="font-family: inherit;">Allahü teâlâ, bunları Âdem aleyhisselamın sulbüne yerleştirdi. Ruhlarını kabzedip, Arşın hazinelerinden birinde muhafaza etti. Ana rahminde, çocuğun cismani sureti tamam olduğu zaman, henüz ölüdür. Allahü teâlâ, rahimde ölü olan bu çocuğa ruh vermeyi murat buyurduğunda, Arş’ta muhafaza edilen ruhu, o cesede iade eder. Çocuk o zaman hareket etmeye başlar. Allahü teâlânın ruhlara, (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) diye sorduğu misaktan [sözleşmeden] sonraki ölüm, yani ruhun Arşın hazinelerine gönderilmesi, birinci ölüm ve şimdiki ana karnındaki hayat, ikinci hayattır. (Dürret-ül-Fahire)<br />
<br />
</span><h3 style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><b><span class="Apple-style-span">Şeytanın nefsi yoktur</span></b></span></h3><span style="font-family: inherit;">
<b><span class="Apple-style-span">Sual: Şeytanın da, bizim gibi nefs-i emmaresi var mıdır?</span></b><br />
<b>CEVAP</b><br />
Hayır, yoktur.<br />
<br />
</span><h3 style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><b><span class="Apple-style-span">Paskalya çöreği</span></b></span></h3><span style="font-family: inherit;">
<b><span class="Apple-style-span">Sual: Hristiyanların paskalya günlerinde yaptığı çörek, pastanelerde her gün yapılıp satılıyor. Bu çöreği, paskalya dışında yemekte sakınca var mıdır?</span></b><br />
CEVAP<br />
Paskalya dışında yemekte mahzur yoktur.<br />
</span><div><br />
</div></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4948355960537269796.post-52584610207102909522024-03-21T16:45:00.001+03:002024-03-21T16:47:56.593+03:00İhtiyarlıkta ve gençlikte ibadet<div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnF4_Cy_VGOSoiIrqh9_bXBGy8bliyS5y24Mx8QVNyug70-_vdVti_nvfrhVus5JiyGhgZAeOBrYwFOAil-lonPqXD09AAwK-Beb8wUC2p6jgMijPfh8aSZQrBRax1nKjIq4LMzgZgRg92eiPjXoxGUWPhu3aMycFop-wseI5Cmlr_wwT5x9yd7i_Cb0m7/s800/%C4%B0htiyarl%C4%B1kta%20ve%20gen%C3%A7likte%20ibadet.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="İhtiyarlıkta ve gençlikte ibadet" border="0" data-original-height="488" data-original-width="800" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnF4_Cy_VGOSoiIrqh9_bXBGy8bliyS5y24Mx8QVNyug70-_vdVti_nvfrhVus5JiyGhgZAeOBrYwFOAil-lonPqXD09AAwK-Beb8wUC2p6jgMijPfh8aSZQrBRax1nKjIq4LMzgZgRg92eiPjXoxGUWPhu3aMycFop-wseI5Cmlr_wwT5x9yd7i_Cb0m7/s16000/%C4%B0htiyarl%C4%B1kta%20ve%20gen%C3%A7likte%20ibadet.jpg" title="İhtiyarlıkta ve gençlikte ibadet" /></a></div></div><div><b>Sual: İmam-ı Rabbânî hazretleri, gençlikte yapılan ibadetlerin önemini anlatırken, (Gençliğin kıymetini bilip, elden kaçırmamalı. İhtiyarlık herkese nasip olmaz. Nasip olsa da, rahat, elverişli vakit ele geçmez. Vakit de bulunsa, kuvvetsizlik, hâlsizlik zamanında, faydalı iş yapılamaz) buyuruyor. Buradan, ibadetleri gençlikte yapmayıp, ihtiyarlığa bırakmanın da caiz olduğu anlaşılabilir mi?</b></div><div><b>CEVAP</b></div><div>Kesinlikle caiz olduğu anlaşılmaz. Burada bildirilen şudur:</div><div><br /></div><div>(Gençlikte, nefsin arzuları, insanı kapladığı gibi, ilim öğrenilecek, ibadet yapılacak en kârlı zaman da gençliktir. Gençlikte, şehvetin kapladığı, kanın kaynadığı anlarda, dinin bir emrini yerine getirmek, ihtiyarlıkta yapılan aynı ibadetten çok kıymetli olur) buyuruluyor. Gençliği fırsat bilmeli, yapılacak iyi işleri yarına bırakmamalı deniyor. Yoksa farzı geciktirip de, (İhtiyarlayınca kaza edersin) denmiyor. İbadetler vaktinde yapılır. </div><div><br /></div><div>Zaruretsiz kazaya bırakmak haram olur. Geciktirdikçe günahlar katlanır. Farz namazı, özürsüz vaktinden sonra kılmak büyük günahtır. Bu günah, yalnız kaza edince affolmaz. Kaza ettikten sonra, ayrıca tevbe veya haccetmek de gerekir. Kaza edince yalnız namazı kılmamak günahı affolur. Kaza kılmadan tevbe edilince terk günahı affolmadığı gibi, tehir günahı da affolmaz, çünkü tevbenin kabul olması için günahı terk etmek şarttır. (Dürr-ül-muhtar)</div><div><br /></div><div>Farz zaten tehir edilmez. Orada bildirilenler, nâfile ibadetlerdir. Haccın durumu biraz farklıdır. Hac kendisine farz ise, sonraki yıllara bırakması caiz değildir. O yıl gitmesi farzdır, gitmezse günah olur. Eğer sonraki yıllarda hacca giderse, geciktirme günahı affolur. Ama yine vaktinde yapma sevabına kavuşamaz. Farz olan oruç da böyledir. Bir hadis-i şerif:</div><div><br /></div><div>(Ramazanda mazeretsiz bir gün oruç tutmayan, bunun yerine bütün yıl boyu oruç tutsa, Ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz.) [Tirmizî]</div><div><br /></div><div>Her ibadeti zamanında yapmalı, yarına bırakmamalı. (Helekel-müsevvifun) hadis-i şerifi, (Tevbeyi ve iyi işleri sonraya bırakanlar helak oldu) demektir. (Mektubat-ı Rabbanî 1/133)</div><div><br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4948355960537269796.post-83187440901856631602024-03-21T16:38:00.001+03:002024-03-21T16:38:48.896+03:00Ölçüde, tartıda, hile etmemeli<a href="https://3.bp.blogspot.com/-39IIjkCwf2Q/WTVYXt1oR_I/AAAAAAAA-Ec/qu7i9RdmapA32PcjqNCdOoP7SCRqPCdKgCLcB/s1600/%25C3%2596l%25C3%25A7%25C3%25BCde%252C%2Btart%25C4%25B1da%252C%2Bhile%2Betmemeli.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="442" data-original-width="800" src="https://3.bp.blogspot.com/-39IIjkCwf2Q/WTVYXt1oR_I/AAAAAAAA-Ec/qu7i9RdmapA32PcjqNCdOoP7SCRqPCdKgCLcB/s1600/%25C3%2596l%25C3%25A7%25C3%25BCde%252C%2Btart%25C4%25B1da%252C%2Bhile%2Betmemeli.jpg" /></a><b>Sual: Alışveriş yaparken, ölçüde, tartıda hile yapmayı, insanları aldatmayı dinimiz yasak etmemiş midir?</b><br />
<b>Cevap:</b> Bu konuda Kimyâ-i se'âdet’te deniyor ki:<br />
“Ölçüde hile etmemeli, doğru tartmalıdır. Kur’ân-ı kerimde, Mutaffifîn suresi, birinci âyetinde mealen; (Verirken noksan, alırken fazla ölçenlere acı azaplar yapacağım) buyuruldu. Büyüklerimiz, her aldıklarını biraz noksan, verdiklerini de, biraz fazla ölçerdi. Bu az fark, Cehennem ile aramızda perdedir derlerdi. Bunu tam doğru ölçememek korkusundan yaparlardı.<br />
<br />
Yedi kat yer ve yedi kat gökler genişliğinde olan Cenneti, birkaç kuruşa satanlar ve birkaç arpa tanesi için, Cehennem azabı ile müjdelenenler ne kadar ahmaktır, buyururlardı. Resûlullah efendimiz her ne satın alsaydı, parasını biraz fazla verirdi.<br />
<blockquote class="tr_bq">
<b><br /></b><b>Fudayl bin îyâd hazretleri, oğlunu, bir şey satın alıp, vereceği altının kirlerini temizlerken görünce; “Ey oğlum! Bu yaptığın iş, sana iki nafile hacdan ve iki umreden daha faydalıdır” buyurdu. Büyüklerimiz buyuruyor ki: Fasıkların en kötüsü, alırken çok, satarken az ölçenlerdir. </b></blockquote>
<br />
Manifaturacılardan, kumaşı alırken gevşek, satarken gergin tutup ölçenler de böyledir. Kemiğini, âdetten fazla koyan kasaplar da böyledir. Hububat içine toz toprak karıştırıp satan köylüler de böyledir. Malın iyisi ile kötüsünü karıştırıp, hepsini iyi diye satan pazarcılar da böyledir. Bunların hepsini yapmak haramdır.<br />
<br />
Velhasıl, alışverişte herkese karşı doğru hareket etmek vaciptir. Hatta, kendine söylenmesini istemediği sözü başkalarına söylememelidir. Böyle haramlardan kurtulmak için de, kendini, din kardeşinden üstün görmemek lazımdır. Bunu da, herkesin yapması güçtür. Bunun için Allahü teâlâ, (Hepiniz Cehennemden geçeceksiniz!) buyuruyor. Amma, herkes Allahü teâlâdan korkusuna göre, oradan çabuk veya geç kurtulacaktır.”<br />
<b><br /></b>
<b>***</b><br />
<b>Sual: Anadolu’da, bazı eşyalar ariyet olarak alınmaktadır. Ariyetle ödünç aynı şeyler midir, farkları var mıdır?</b><br />
<b>Cevap:</b> Ödünç vermek, ariyet vermek demektir. Ancak ariyet, bir malı, kullanmak için vermektir. Daha sonra malın kendisi geri alınır. Ödünç verilen mal ise, geri alınırken, misli, satılmış olup, semen, bedel alınmış olur. Mecellede deniyor ki: “Ariyet, ücretsiz olarak kullanmak için verilen mala denir.”<br />
<br />
<b>***</b><br />
<b>Sual: Müslümanlar cennette aynı lezzeti mi alacaklardır?</b><br />
<b>Cevap: </b>İmam-ı Rabbani hazretleri Mektûbât kitabının ikinci cild 50. mektupta buyuruyor ki: Cennetin yalnız suretine ve yalnız hakikatine kavuşanlar, aynı nimetlerden meselâ aynı meyvesinden yedikleri hâlde, başka başka lezzet duyacaklardır. Resûlullahın zevceleri, Müminlerin anneleri olup, Cennette Resûlullahın yanında bulunacaklar, aynı meyveyi yiyecekler ise de, başka başka tat alacaklardır. Duydukları lezzet, hep aynı olsa idi, Müminlerin annelerinin, bütün insanlardan daha üstün olmaları lâzım gelirdi “aleyhinnessalâtü vesselâm ve rıdvânullahi teâlâ aleyhinne”. Bunun gibi, her daha üstün olan kimsenin zevcesinin de, başkalarından daha üstün olması lâzım gelirdi. Çünkü zevceler, Cennette, zevclerinin yanında bulunacaklardır. İslâmiyetin suretine uyanlar, ahirette azabdan kurtulacak, sonsuz saadete kavuşacaklardır. Evliyalık da, iki türlüdür: (Vilâyet-i âmme) ve (Vilâyet-i hâssa), yani, seçilmiş olanların vilâyeti. İslâmiyetin yalnız suretine uyanlar, vilâyet-i âmmeye kavuşmuş olurlar. Meâl-i şerîfi (Allahü teâlâ, iman edenlerin velisidir) olan âyet meşhurdur. <b><i><a href="http://www.hakikatkitabevi.net/bookread.php?bookCode=001&bookPage=948" target="_blank">(Tam İlmihal s. 948)</a></i></b><br />
<b><br />
</b>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4948355960537269796.post-39597349757157732062024-03-20T17:01:00.005+03:002024-03-20T17:02:15.013+03:00Ağızdaki kan ve abdestin bozulması<div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkHYxSQdOLm5POsFzZ5SZ7uAUIP43xhXr-Rnu-0H1HLjvkPBL3N67MEg_0XE0rZnscxKPvrvIzrpSE3Laj6QpP0xehbDD6X3z-MgALmEKHbFoN_qEaoDLTpD8x3IyT51wHBFG9VFFSXwtzbALVQhAvanREj0QJedsmAdJC7QfGS8xO1rqmlgSwUCbdwooF/s740/A%C4%9F%C4%B1zdaki%20kan%20ve%20abdestin%20bozulmas%C4%B1.webp" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="Ağızdaki kan ve abdestin bozulması" border="0" data-original-height="415" data-original-width="740" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkHYxSQdOLm5POsFzZ5SZ7uAUIP43xhXr-Rnu-0H1HLjvkPBL3N67MEg_0XE0rZnscxKPvrvIzrpSE3Laj6QpP0xehbDD6X3z-MgALmEKHbFoN_qEaoDLTpD8x3IyT51wHBFG9VFFSXwtzbALVQhAvanREj0QJedsmAdJC7QfGS8xO1rqmlgSwUCbdwooF/s16000/A%C4%9F%C4%B1zdaki%20kan%20ve%20abdestin%20bozulmas%C4%B1.webp" title="Ağızdaki kan ve abdestin bozulması" /></a></div><b>Sual: Dişimiz kanasa, ağzımızdan dışarı çıkmasa, abdest bozulmuş olur mu?</b></div><div><b>CEVAP</b></div><div>Ağızdan dışarı çıkmadığı müddetçe bozmaz. Bütün fıkıh kitaplarında, ağızdan kan çıkınca, kan kusunca bozulur buyuruluyor. Hiçbir kitapta, kan yutunca abdest bozulur diye bir ifade yoktur.</div><div><br /></div><div>S. Ebediyye’de diyor ki:</div><div><br /></div><div>Ağzın içi, abdestin bozulmasında, iç organ sayılır. Orucun bozulmasında, bedenin dışı sayılır. Bunun için, dişten ve ağızdaki yaradan çıkıp ağızdan dışarı çıkmayan kan abdesti bozmaz. Ağızdan dışarı çıkınca, tükürükten çoksa bozar. Baştan gelen katı kan, çok olsa da bozmaz. Mideden, ciğerden gelen kan sıvı ise, Şeyhayn’a [İmam-ı azam ve İmam-ı Ebu Yusuf’a] göre az olsa da, abdesti bozar. Bir şeyi ısırınca, o şey üzerinde kan görürse, bozulmaz. Misvak, kürdan üzerinde kan görünce, ağzına bulaşmadıysa, bozulmaz. Yani oraya parmağını koyunca, parmağında kan görürse bozulur. [Çünkü ağızdan dışarı kan çıkmış oluyor.] (Abdesti bozan şeyler bahsi)</div><div><br /></div><div>Ağızda hâsıl olan kan, ağız dolusu değilse, bunun hâsıl olması ve bunu yutmak, abdesti de, namazı da bozmaz. Kay da böyledir. (Namazın mekruhları bahsi)</div><div><br /></div><div>(Bahr-ür-raık) kitabının sahibi diyor ki: (Ağız bazen bedenin içi sayılır. Bunun için, oruçlu kimse, tükürüğünü yutarsa, orucu bozulmaz. İnsanın içindeki necasetin mideden bağırsağa geçmesi gibi olur. Ağızdaki yaradan veya diş çektirmeden, iğne yapılan yerden yahut mideden ağza kan çıkması, abdesti ve orucu bozmaz. Bu kanı tükürünce veya yutunca, tükürük kandan çoksa, yani sarı ise, yine bozulmazlar. Mideden gelen başka şeyler ağza geldiği zaman da böyle olup, abdest ve oruç bozulmaz. Ağız dolusu olup, ağızdan dışarı çıkarsa, ikisi de bozulur. Ağzın içi, bazen de, bedenin dışı gibi olur. Ağzına su alınca oruç bozulmaz.) Cevhere’de de böyle yazılıdır. Görülüyor ki, diş çıkartınca, çok kan geliyorsa, tükürünce orucu bozulmaz. Yutunca, abdesti bozulmaz. (Ramazan orucu bahsi)</div><div><br /></div><div>Dürr-ül-muhtar’da diyor ki:</div><div><br /></div><div>Ağız dolusu safra, pıhtılaşmış kara kan, yemek veya su kusmak abdesti bozar. [Kusulduğu yani ağızdan dışarı çıktığı için bozuluyor.] (Abdest bahsi)</div><div><br /></div><div>Abdesti bozan şey pisliğin çıkmasıdır. Yoksa çıkmak şartıyla pisliğin kendisi değildir. Yellenmenin abdesti bozması, kendisi necis olduğu için değil, necaset yerinden kopup geldiği içindir. (İbni Abidin)</div><div><br /></div><div>Kan ve diğer necis şeylerin, vücuttan dışarı çıkmadıkça, abdesti bozmadığı buradan da anlaşılmaktadır. Kanlı basuru olanın, kanı dışarı çıkmadığı sürece abdesti bozulmaz. Abdestin bozulmasında ölçü necasetin vücuttan dışarı çıkmasıdır.</div><div><br /></div><div>Dürer ve Gurer’de diyor ki:</div><div><br /></div><div>Kan ve irin tükürükten fazla olursa veya tükürüğe eşit olursa abdesti bozar. Eğer tükürük fazla olursa abdesti bozmaz. (Abdesti bozanlar bahsi)</div><div><br /></div><div>[Burada da ağızdan dışarı çıkmak kast ediliyor. Hiçbir kitapta, kan yutmak abdesti bozar demiyor.]</div><div><br /></div><div>Ağızdaki kanı yutmak abdesti bozmadığı gibi namazı da bozmaz. Hindiyye’de diyor ki:</div><div><br /></div><div>Namaz kılan, dişlerinin arasındaki kanı yutsa, bu kan tükürüğünden çok olsa da, namazı bozulmaz. Namaz kılan bir kimse, ister kasten olsun, ister unutarak olsun, bir şey yiyip içerse namazı bozulur; fakat namaz kılan kimse, dişlerinin arasından çıkan kanı yutsa, bu kan, ağız dolusu değilse, namazı bozulmaz. Fetava-yı Kadıhan’da ve Hulasa’da da böyledir. (Namazı bozanlar bahsi)</div><div><br /></div><div>Ağızdan tükürüğe eşit veya fazla miktarda kan çıkarsa abdest bozulur. (Halebi-yi sagir, Nimet-i İslam) [Ağızdan kan çıkması deniyor, ağızda hâsıl olan kandan bahsedilmiyor]</div><div><br /></div><div>Kan, baştan kulağa veya burna aksa, eğer o kan gusülde yıkanması gereken burun deliklerinin ve kulağın deliğine aksa; fakat dışarı çıkmasa abdesti bozmaz. (Halebiyi sagir)</div><div><br /></div><div>Burada da, kanın meydana gelmesi değil, dışarı çıkması abdesti bozuyor. Ağzın içi abdestin bozulmasında vücudun içi kabul edildiğinden dolayı, dişler kanasa, fakat kan dışarı çıkmadığı sürece abdesti bozmuyor; yutulsa da bozmuyor.</div><div><br /></div><h3 style="text-align: left;">Namazda çocuğa vurmak</h3><div><br /></div><div><b>Sual: Çocuklarla namaz kılarken, namazı bozacak hareketlerde bulunuyorlar. Bir elimle veya ayağımla vurup (Yapmayın) manasında ikazda bulunmam namazımı bozar mı?</b></div><div><b>CEVAP</b></div><div>Evet, bozar. Çünkü namazda iken birine vurmak, ya şakalaşmak içindir veya düşmanlık içindir yahut da terbiye içindir. Bunun üçü de namazı bozar. (Halebi-yi sagir)</div><div><br /></div><h3 style="text-align: left;">Adaya kamp kurmak</h3><div><br /></div><div><b>Sual: Ev bulunmayan bir adaya yiyecek ve içecek götürerek kamp kurularak yirmi gün çadırda kalınsa mukim olunur mu?</b></div><div><b>CEVAP</b></div><div>Evet, mukim olunur; çünkü çadır ev sayılır.</div><div><br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4948355960537269796.post-91837727577491834642024-03-20T16:56:00.000+03:002024-03-20T16:56:52.290+03:00Herkes ateşini kendi götürür<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiXOmR_7exKl-c1lLqFJYfSLXTB6qFWp7Upeqf3rcnf3D65jSyMU1nXNzjVO4X1Ct9JaTGkvn2gEbsaNrlVbmrdGtc_bEJmil1c-OCK5-rJaRob7KZL11xhi0zDBZSswDNQi2UnRhRx4PGR3CEX3E2oKGAhsgH1dp1f_tbN8B9PeI4Ueco_Ge9a5FG7pA=s800" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="Herkes ateşini kendi götürür" border="0" data-original-height="383" data-original-width="800" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiXOmR_7exKl-c1lLqFJYfSLXTB6qFWp7Upeqf3rcnf3D65jSyMU1nXNzjVO4X1Ct9JaTGkvn2gEbsaNrlVbmrdGtc_bEJmil1c-OCK5-rJaRob7KZL11xhi0zDBZSswDNQi2UnRhRx4PGR3CEX3E2oKGAhsgH1dp1f_tbN8B9PeI4Ueco_Ge9a5FG7pA=s16000" title="Herkes ateşini kendi götürür" /></a></div><br /><h3 style="text-align: left;"><b>Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:</b></h3><div><br /></div><div>Âdem aleyhisselamdan beri herkes, şu veya bu şekilde tarafını belli etmiştir. Bunda şaşılacak bir şey yoktur. Âhiret yolcusu, iki ana yoldan birinde olmak zorundadır. İki yolda birden de olamaz. Bu iki yol, doğuyla batı gibidir. Ya doğuya veya batıya gidilir. Hiç kimse, batıya gittiği halde, ben doğuya gidiyorum diyemez. Tersini de söyleyemez. Çaresi yok, ya doğuya ya batıya, yani mutlaka bir yere gidilecek.</div><div><br /></div><div>Sadece, hangi tarafa gideceğini kendisi tercih edecek. Ahirette iki yer var: Cennet ve Cehennem. Üçüncü bir yer yok.</div><div><br /></div><div>Nemrut’un, İbrahim aleyhisselamı atmak için yaktığı büyük ateşe, bir karınca durmadan su taşıyor. Evliya bir zat karıncaya, (Bu getirdiğin suyla bu ateş söner mi? Bir damla su atıyorsun, tekrar gidip su getiriyorsun. Neden bu kadar yoruluyorsun?) diye sorar. Karınca, (Ben de biliyorum ki, bu suyla bu ateş sönmez; ama ben tarafımı belli ediyorum. Ben ateşi söndüren taraftayım) cevabını verir. </div><div><br /></div><div>O zat, bir yılanın da devamlı ateşe üflediğini görür. Yılana, (Sen ne yapıyorsun?) diyor. O da, (Bu ateşi körüklüyorum, ateş alevlenip İbrahim’i hemen yaksın diye) diyor. Yani, o da tarafını belli ediyor. O halde insanlar iki tarafta. Biri ateşi söndüren, diğeri ateşi körükleyen… Herkes kendine bakacak, ateşi söndüren tarafta mı, körükleyen tarafta mı? Yani tarafını, rengini belli edecek. Renksizlik iyi değildir, başıboşluktur. Sürüden ayrılmış koyun, kurda kuşa yem olur.</div><div><br /></div><h3 style="text-align: left;">Din gayreti</h3><div><br /></div><div>Bir Mecusi yani ateşe tapan, kendi din gayretiyle, insanlar için çok lüzumlu bir yere, güzel bir köprü yaptırır. Sultan Mahmud Gaznevi hazretleri bu köprüyü görünce, yaptıran kişiye dua etmek ister. Bunun üzerine yakınları, köprüyü yapanın Müslüman olmadığını söylerler. </div><div><br /></div><div>Sultan Mahmud Han bu kişiyi çağırtır, ona teşekkür edip, (Güzel ve faydalı bir hizmet yapmışsın. Gel, bir de Müslüman ol! Allahü teâlânın rızasını da kazan, ahiretini de kurtar, Cennetlik ol) der. Mecusi kabul etmez. Sultan, masrafının iki katını vererek köprüyü satın almak ister. Mecusi yine kabul etmez, (Ben bunu dinim için yaptım, parayla satmam) der. Bâtıl dini için bile, yaptığını parayla değişmez. Padişah, bedelini çok daha fazla vererek satın almakta ısrar eder. Mecusi yine kabul etmez. Zorla alacaklarını zanneder. Canımdan olurum da, köprüyü vermem diyerek köprüden kendisini aşağı atar. </div><div><br /></div><div>Ferideddîn-i Genc-i Şeker hazretleri bunu anlatırken, (Ey Müslüman! Sen din gayretini Mecusi’den mi öğreneceksin? O dini için canından oldu. Senin gayretin nerede?) buyurur.</div><div><br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4948355960537269796.post-44939127331384676902024-03-19T14:40:00.000+03:002024-03-19T14:40:52.229+03:00İhtiyaçlarını helalden kazanmak<a href="https://2.bp.blogspot.com/-qnhkbUO1Jds/V2fhk6wUdeI/AAAAAAAAy70/pJ6mm45yfZ47oTiZKjsl4xIl4M71gs0fACLcB/s1600/%25C4%25B0htiya%25C3%25A7lar%25C4%25B1n%25C4%25B1%2Bhelalden%2Bkazanmak.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://2.bp.blogspot.com/-qnhkbUO1Jds/V2fhk6wUdeI/AAAAAAAAy70/pJ6mm45yfZ47oTiZKjsl4xIl4M71gs0fACLcB/s1600/%25C4%25B0htiya%25C3%25A7lar%25C4%25B1n%25C4%25B1%2Bhelalden%2Bkazanmak.jpg" /></a><b>Sual: Muhtaç olmamak için helalden kazanmaya çalışmanın önemi nedir?</b><br />
<b>Cevap: </b><br />
Kendinin ve çoluk çocuğunun ihtiyaçlarını helalden kazanmak, kimseye muhtaç kalmamak, cihad etmektir. Birçok ibadetlerden daha sevaptır. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, bir sabah, Eshâbı ile konuşurken, kuvvetli bir genç, erkenden dükkanına doğru geçti. Bazıları, erkenden dünyalık kazanmağa gideceğine, buraya gelip birkaç şey öğrenseydi iyi olurdu, deyince, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Öyle söylemeyiniz! Eğer kimseye muhtaç olmamak ve ana, baba, çoluk çocuğunu da muhtaç etmemek için gidiyorsa, her adımı ibadettir. Eğer, herkese öğünmek, keyif sürmek niyetinde ise, şeytanla beraberdir) buyurdu.<br />
<br />
Bir hadîs-i şerifte, (Bir Müslüman, helal kazanıp, kimseye muhtaç olmaz ve komşularına, akrabasına yardım ederse, kıyamet günü, ayın ondördü gibi parlak, nurlu olacaktır). Bir hadîs-i şerifte, (Doğru olan tüccar, kıyamette sıddıklarla ve şehitlerle beraber olacaktır). Bir hadîs-i şerifte, (Allahü teâlâ, sanat sâhibi mümini sever). Bir hadîs-i şerifte, (En helal şey, sanat sâhibinin kazandığıdır). Bir hadîs-i şerifte, (Ticaret yapınız! Rızkın onda dokuzu ticarettedir). Bir hadîs-i şerifte, (Kendini başkasından sadaka isteyecek hâle düşüreni, Allahü teâlâ yetmiş şeye muhtaç eder) buyurdu.<br />
<br />
İsa “aleyhisselâm” birine, (Ne iş yapıyorsun?) dedi. İbadetle vakit geçiriyorum deyince, (Nerden yiyip geçiniyorsun?) buyurdu. Her şeyimi kardeşim veriyor, deyince, (O hâlde, kardeşin senden daha kıymetli ibadet yapmaktadır) buyurdu. (Tam İlmihal s. 788)<br />
<br />
<b>***</b><br />
<h3 style="text-align: left;"><b>Emin olan tüccar kıymetlidir</b></h3>
<b>Sual: Doğru, emin olan tüccar mı yoksa gece ibadet eden, gündüz oruç tutan abid mi daha üstündür?</b><br />
<b>Cevap: </b><br />
Ömer “radıyallahü anh” buyuruyor ki, (Çalışınız, kazanınız, Allahü teâlâ rızkımı çalışmadan gönderir, demeyiniz! Allahü teâlâ, gökten para yağdırmaz). Lokman hakîm, oğluna nasihat verirken, (Çalış, kazan! Çalışmayıp, herkese muhtaç kalanların dini ve aklı noksan olur ve iyilik etmekten mahrum kalır ve herkesten hakaret görür) buyurdu. Büyüklerden birine sordular ki, özü sözü doğru olan tüccar mı, yoksa geceleri namaz kılan, gündüzleri oruç tutan abid mi yüksektir? (Emin olan tüccar daha kıymetlidir. Çünkü, şeytanla her saat cihad etmektedir. Şeytan, alışta, verişte, tartmada onu aldatmağa uğraşmakta, o ise Allahü teâlânın emrini, rızasını gözetmektedir) dedi.<br />
<br />
Ömer “radıyallahü anh” buyuruyor ki, (Alış-veriş ederken, helal kazanırken can vermeği, başka şekilde ölmekten daha çok severim). İmâm-ı Ahmed ibni Hanbelden “rahmetullahi aleyh” sordular ki, her gün sabahtan akşama kadar camide ibadet edip Allahü teâlâ, benim rızkımı nerden olsa gönderir diyen bir kimse nasıl bir adamdır? Cevabında buyurdu ki, (Bu kimse cahildir. İslâmiyyetten haberi yoktur. Çünkü, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Allahü teâlâ benim rızkımı, süngümün ucuna koymuştur). Yani rızkım, İslam dinine ve Müslümanlara saldıran kâfirlerle harp etmekle gelmektedir).<br />
<br />
Görülüyor ki, harpte düşmandan alınan ganimet ve barış zamanında harbe hazırlananların aldıkları ücret helal rızıktır. İmâm-ı Evzâî, İbrahim Edhemi “rahmetullahi aleyhimâ” gördü ki, sırtında bir yığın odun götürüyor. Niçin bu kadar sıkıntı çekiyorsun? Kardeşlerin, seni hiçbir şeye muhtaç bırakmıyor dedi. İbrahim Edhem “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” buyurdu ki, öyle söyleme, hadîs-i şerifte buyuruldu ki, (Helal kazanmak için sıkıntı çekenlere Cennet vacib olur). (Tam İlmihal s. 788)<br />
<br />VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4948355960537269796.post-48603135853179841662024-03-18T18:52:00.000+03:002024-03-18T18:52:19.920+03:00Orucu bozup kefaret gerektirenler<a href="https://4.bp.blogspot.com/-FdwD-O7x0oM/Wv7NeclqOrI/AAAAAAABOJ4/eIVz3AUpn6Mc7OzZgmbcLZpYS_6ZHw86ACLcBGAs/s1600/Orucu%2Bbozup%2Bkefaret%2Bgerektirenler%2B%2528800%2Bx%2B550%2529.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><span style="color: black; font-family: inherit;"><img border="0" data-original-height="550" data-original-width="800" src="https://4.bp.blogspot.com/-FdwD-O7x0oM/Wv7NeclqOrI/AAAAAAABOJ4/eIVz3AUpn6Mc7OzZgmbcLZpYS_6ZHw86ACLcBGAs/s1600/Orucu%2Bbozup%2Bkefaret%2Bgerektirenler%2B%2528800%2Bx%2B550%2529.jpg" /></span></a><span style="font-family: inherit;"><b>Sual: Ramazan günü orucu bozup kefaret gerektirenler ve gerektirmeyenler nelerdir?</b><br />
<b>CEVAP</b><br />
Gerektirenler şunlardır:<br />
<br />
1- Bilerek yiyip içmek,<br />
2- Cinsel ilişkiye girmek,<br />
3- Ramazanda, kaza gerektiren bir şey yaparak orucunu bozanın, aynı Ramazanın başka gününde de bu şeyi, kasten yine yapması,<br />
4- Sigara içmek,<br />
5- Gıybet, sürme çekmek ve kan aldırmak gibi, orucu bozmadığı iyi bilinen şeyden sonra, oruç bozuldu sanarak, yiyip içmek. [Meşhur bir şeyi bilmemek özür olmuyor.]<br />
<br />
Ramazan orucunu kasten bozduğu hâlde, kefaret gerektirmeyen bazı hâller:<br />
<br />
Bir kadın, orucunu kasten bozsa, sonra o gün iftardan önce hayz olsa kefaret gerekmez. (Tahtâvî)<br />
Orucunu kasten bozduktan sonra, o gün bayılana veya oruç tutamayacak kadar hastalanana kefaret gerekmez. (Hindiyye, Kadıhan)<br />
<br />
Ciddi bir tehditle orucu bozdurulan kimseye kefaret gerekmez. (Kadıhan)<br />
<br />
Susuzluktan hastalanacak veya ölebilecek durumda olan kimse, orucu bozup, kaza edebilir. Kefaret gerekmez. (Redd-ül-muhtar)<br />
<br />
Niyetli orucu sefere çıkınca bozmak günahtır, ama günah işlese de, seferde bozduğu için kefaret gerekmez. (Cevhere)<br />
<br />
Ağız dolusu kusan veya ihtilam olan kimse, orucu bozuldu sanarak yiyip içerse kefaret gerekmez. (Redd-ül-muhtar)<br />
<br />
İğne olduktan sonra yiyip içse, kefaret gerekmediği gibi; kâğıt, taş, pamuk, ot, pişmemiş pirinç gibi ilaç ve gıda olmayan şeyi kasten susuz yutmak da kefaret gerektirmez. (Nimet-i İslam)<br />
<br />
Daha imsak vaktine vakit var sanarak veya güneş battı diye yiyip içenin orucu bozulur, kefaret gerekmez. (M. Zühdiyye)<br />
<br />
</span><h3 style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><b><span>Oruç kefareti ve kitap</span></b></span></h3><span style="font-family: inherit;">
<b><span>Sual: Yemin kefaretinde olduğu gibi, kefaret orucunu tutamayan da kitap verebilir mi?</span></b><br />
<b>CEVAP</b><br />
Bir kimse devamlı hasta veya çok yaşlı olup, 60 gün kefaret orucunu tutamaz ise, 60 fakiri bir gün doyurur. Aç olan 60 fakiri, bir günde iki kere doyurmak lazımdır. Bir fakiri her gün iki defa doyurmak üzere 60 gün veya her gün bir defa doyurmak üzere 120 gün yedirmek de olur. Yahut 60 fakirin her birine bir fitre veya o değerde din kitabı da verilebilir. Mesela 60 tane İslam Ahlakı kitabı, 60 fakire verilir. 60 fakir bulunmazsa bir fakire her gün 1 tane vermek üzere 60 gün verilir. 30 fakir varsa 2 gün verilir. 20 fakir varsa 3 gün verilir. 10 fakir varsa 6 gün verilir. 5 fakir varsa 12 gün birer tane kitap verilir.<br /></span>
<br />VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4948355960537269796.post-2868031215259317572024-03-18T18:51:00.000+03:002024-03-18T18:51:57.723+03:00Unutmak özürdür ama ya unutup sonra hatırlasak!<span style="font-family: inherit;"><b><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkQzcxJELBN2oJVSqrLDnY8wt_VTaoU2zBfzRRx-zw8pUD8QMU4zzhUklgdWm2se75CIABrpfbExd-3B44Molpu20pIetkWitai6UAjy_irfl2HIXPNancNoTzizU_MOX8S0Qu_8aZJerR3rlicUQODdXUf96ActktALop1EEMs9r4RtATFgSri057VQ/s810/unutmak-hatirlamaktan-daha-fazla-beyin-gucu.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="Unutmak özürdür ama ya unutup sonra hatırlasak!" border="0" data-original-height="540" data-original-width="810" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkQzcxJELBN2oJVSqrLDnY8wt_VTaoU2zBfzRRx-zw8pUD8QMU4zzhUklgdWm2se75CIABrpfbExd-3B44Molpu20pIetkWitai6UAjy_irfl2HIXPNancNoTzizU_MOX8S0Qu_8aZJerR3rlicUQODdXUf96ActktALop1EEMs9r4RtATFgSri057VQ/s16000/unutmak-hatirlamaktan-daha-fazla-beyin-gucu.jpg" title="Unutmak özürdür ama ya unutup sonra hatırlasak!" /></a></div><span class="Apple-style-span">Sual: Bekara suresinin, (Rabbimiz, unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma) mealindeki son âyetinde bildirilen unutmalar nelerdir? Unutup sonra hatırlasak, yine sorumluluk devam eder mi?</span></b><br />
<b>CEVAP</b><br />
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:<br />
<br />
(Allahü teâlâ, ümmetimin yanlışlıkla, unutarak veya mecburen [zaruretle] işlediği günahları affetmiştir.) [İbni Mace]<br /><br />
Unutmalar, hatalar farklıdır. Birkaç örnek verelim:<br />
<br />
1- Oruçluyken unutup yiyip içmekle oruç bozulmuş olmaz. Hiç hatırlamazsa oruç sahihtir. Hatırlayınca bırakması gerekir. Bırakmayıp yemeye devam ederse orucu bozulmuş olur.<br />
<br />
2- Abdestsiz namaz kılsa, abdestsiz olduğunu hatırlamasa namazı sahih olur. Abdestsiz olduğunu hatırlarsa, o zaman namazını iade etmesi gerekir. Unutmuştum demesi mazeret olmaz. Unutması günah olmaz; fakat hatırlayınca iade etmesi gerekir.<br />
<br />
3- Guslederken, kuru yer kalmış olsa, kuru yer kaldığını bilmese guslü sahih olur.<br />
<br />
4- Unutarak vaktin namazını kılamayıp kazaya kalsa, günah olmaz.<br />
<br />
5- Vitir namazında kunut dualarını unutsa, namaz içinde hatırlayınca, secde-i sehv ile namazı tamam olur. Secde-i sehvi de unutursa yine unuttuğu için namazı tamamdır; ama bir farzı unutsa, mesela iftitah tekbirini unutsa sonra unuttuğunu kesin olarak anlasa, namazı yeniden kılması gerekir. Hatırlamazsa namazı sahih olur. Vesveseye itibar etmemelidir.<br />
<br />
6- Elbisenin bir yerine necaset bulaşsa, bulaşan yeri unutsa, zannettiği yeri yıkasa, temizlendi kabul edilir.<br />
<br />
7- Unutarak veya yanlışlıkla başka şey diye alkol içilse günah olmaz.<br />
</span><div><br />
</div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4948355960537269796.post-86001050992776494572024-03-16T19:12:00.000+03:002024-03-16T19:12:43.528+03:00Orucu kurtarmak için iftarda nasıl hareket etmelidir?<a href="https://4.bp.blogspot.com/-Zad52PEbCss/V1VBMUT4HLI/AAAAAAAAyS0/xweMy466tTML9WQCL6QBqTt8Ev3cUG0hACLcB/s1600/Orucu%2Bkurtarmak%2Bi%25C3%25A7in%2Biftarda%2Bnas%25C4%25B1l%2Bhareket%2Betmelidir.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://4.bp.blogspot.com/-Zad52PEbCss/V1VBMUT4HLI/AAAAAAAAyS0/xweMy466tTML9WQCL6QBqTt8Ev3cUG0hACLcB/s1600/Orucu%2Bkurtarmak%2Bi%25C3%25A7in%2Biftarda%2Bnas%25C4%25B1l%2Bhareket%2Betmelidir.jpg" /></a><b>Sual: İftarı acele yapmak müstehabtır. Bazı hatalar sebebiyle vaktinden önce orucu açanları işitiyoruz. Orucu kurtarmak için iftarda nasıl hareket etmelidir?</b><br />
<b>Cevap: </b><br />
Şernblâlî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Nûr-ül-îzâh) kitabında buyuruyor ki, (Bulutsuz gecelerde iftarı çabuk yapmak müstehabtır). Kendisi, bu kitabı şerh ederken buyuruyor ki, (Bulutlu gecelerde orucun bozulmasından korunmak için, ihtiyatlı davranmalı [yani, iftarı biraz geciktirmelidir]. Yıldızlar görünmeden önce iftar eden, tacil etmiş olur). Bu kitabın haşiyesinde, Tahtâvî buyuruyor ki, (Orucu namazdan önce bozmak müstehabtır. (Bahr) kitabında [ve ibni Âbidînde] denildiği gibi, iftarda acele etmek, yıldızlar görülmeden önce, iftar etmek demektir).<br />
<br />
Akşam namazını da, bu vakitte, yani erken kılmak müstehabtır. Güneşin battığı iyi anlaşılınca, önce E’ûzü ve Besmele okuyup, (Allahümme yâ vâsi’al-magfireh igfirlî ve li-vâlideyye ve li-üstâziyye ve lil-müminîne vel müminât yevme yekûmülhisâb) denir. Bir iki lokma iftarlık yiyip, (Zehebezzama’ vebtelletil-urûk ve sebe-tel-ecr inşâallahü teâlâ) denir ve yemeğe başlanır.<br />
<br />
Hurma veya su, zeytin yahut tuz ile iftar edilir. Yani, oruç bozulur. Sonra, camide veya evde, cemaat ile akşam namazı kılınır. Bundan sonra, akşam yemeği yenir. Sofrada yemekleri yemek, bilhassa Ramazanda uzun süreceğinden, akşam namazının erken kılınması ve yemeğin, acele etmeyerek, rahat yenmesi için, az bir şeyle iftar edip, yemeği duadan ve namazdan sonra yemelidir. Böylece, oruç erken bozulmuş, namaz da erken kılınmış olur. (Tam İlmihâl s. 316)<br />
<b><br /></b>
<b>***</b><br />
<b>Sual: Yüksek yerlerde güneş daha geç batıyor. Yüksek yerlerde oturanlar vadide oturanlardan daha geç mi orucu açacaklar? Orucun bozulma şüphesi olduğunda ne yapılabilir?</b><br />
<b>Cevap: </b><br />
İbni Âbidîn, orucun müstehablarını anlatırken diyor ki, (Alçak yerde olanlar, güneşin gurup ettiğini görünce, iftar ederler. Yüksekte olan, gurup ettiğini görmedikçe, bunlarla beraber iftar edemez). Orucu tarif ederken yazdığı (Oradan gece başlayınca iftar edilir) hadîs-i şerifinin (Şark tarafında karanlık başlayınca iftar edilir) demek olduğunu bildirmektedir. [Şark tarafta karanlığın başlaması, en yüksek yerde ziyanın kalmaması demektir.]<br />
<br />
İftarı akşam namazından önce yapmak müstehab ise de, bir ibadeti bozmak şüphesinden kurtarmak için müstehab terk edilmelidir. Önce akşam namazını kılmalı, sonra iftar etmelidir. Böylece iftar yine, yıldızlar görünmeden önce olur. Yani, acele edilmiş olur ve oruç, bozulmak tehlikesinden kurtulur. Akşam namazını vakti çıkmadan, tekrar kılmak mümkündür. Takvim, saat, kandil, top ve ezan yanlış olunca, oruç kurtulmaz. İbni Âbidîn, namaz vakitlerini anlatırken buyuruyor ki, (İftar etmek için, güneşin battığını iki âdil Müslümanın haber vermesi lâzımdır. Bir olursa da, mahzuru yoktur). [Görülüyor ki, takvimi hazırlayanın ve iftar topu atanın, ezan okuyanın âdil olmaları lâzımdır.] (Tam İlmihâl s. 317)<br />
<br />VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4948355960537269796.post-13678138786980712024-03-16T19:11:00.000+03:002024-03-16T19:11:06.872+03:00Oruç tutmak vücuda da faydalıdır<a href="http://2.bp.blogspot.com/-Zaj4u_Ceq74/VXbVkSmvXmI/AAAAAAAAm2Q/yS2nW1Crhxk/s1600/Her%2Biyili%25C4%259Fin.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><span style="color: black;"><img border="0" src="https://2.bp.blogspot.com/-Zaj4u_Ceq74/VXbVkSmvXmI/AAAAAAAAm2Q/yS2nW1Crhxk/s1600/Her%2Biyili%25C4%259Fin.jpg" /></span></a><b><span>Sual: Oruç tutmak vücuda zarar verir mi?</span></b><br />
<b>CEVAP</b><br />
Hayır, çünkü Allahü teâlâ, vücuda zarar veren bir şeyi emretmez. Oruç tutan, vücudunun zekâtını ödemiş, onu hastalıklardan korumuş olur. Peygamber efendimiz, (Her şeyin bir zekâtı vardır. Vücudun zekâtıysa oruçtur. Oruç tutun, sıhhat bulun!) buyurmuştur. (İbni Mace)<br />
<br />
Orucun faydaları çoktur. İki hadis-i şerif:<div><br />
(Oruç, eti eritir ve Cehennem ateşinden uzaklaştırır. Gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç kimsenin hatırına gelmeyen nimetler, ancak oruç tutana nasip olur.) [Taberânî]<br />
<br />
(Allah rızası için bir gün oruç tutanı, Allahü teâlâ, Cehennem ateşinden 70 yıl uzak tutar.) [Buhârî]<br />
Orucun sevabı diğer ibadetlere göre daha fazladır. Hadis-i kudside, (Her iyiliğe, 10 mislinden 700 misline kadar sevab verilir, fakat oruç bana mahsustur, onun mükâfatını ben veririm, çünkü kulum, benim için şehvetini ve yeme içmesini bırakmıştır) buyuruldu. (Buhârî)<br />
<br />
Her iyiliğin sevabını Allahü teâlâ verdiği hâlde, orucun sevabı için, (Ben veririm) buyurmasının hikmeti vardır. Yeryüzünün tamamı Allahü teâlânın mülkü olduğu hâlde, Kâbe’ye (Beytullah) yani (Allah’ın evi) denmesi, ona şeref vermek içindir. (Oruç bana mahsustur) demekle de ona özel bir şeref vermiştir. Oruç tutana verilecek sevabın muayyen bir ölçüsü yoktur. Oruçlunun durumuna ve karşılaştığı zorluklara göre, çok sevab verilecektir. Başkaları oruç yerken oruç tutmak daha sevabdır. Hadis-i şerifte, (Oruçlunun yanında oruçsuzlar yiyince, melekler oruçluya dua eder) buyuruldu. (Tirmizî)<br />
<br />
<h3 style="text-align: left;"><b><span>Mâlikî ve oruç</span></b></h3>
<b><span>Sual: Mâlikî’yi taklit eden kadının, âdeti 10 gün iken, bundan sonra hep 11-15 gün arasında olursa, yani 10 günü aşarsa, 10 günden sonra hayzı devam ederken oruç tutması gerekir mi?</span></b><br />
<b>CEVAP</b><br />
10. günden önce hayızdan kesilmiş olabilir veya öncekiler özür olup Hanefî’ye göre hayzı, 10. günden sonra yeni başlamış da olabilir. Oruçta Mâlikî taklit edilmediği için, Hanefî’ye göre hayzlı olmadığı günlerde orucunu tutar.<br />
<br />
<blockquote class="tr_bq">
<b><span>Her iyiliğin sevabını Allahü teâlâ verdiği hâlde, orucun sevabı için, (Ben veririm) buyurmasının hikmeti vardır.</span></b></blockquote>
<br />
<h3 style="text-align: left;"><b><span>Şâfiî'de borçlar düşülmez</span></b></h3>
<b><span>Sual: Şâfiî mezhebindeyim. 50 bin lira kadar param var, ama bir o kadar da borcum var. Zekât vermem gerekir mi?</span></b><br />
<b>CEVAP</b><br />
Evet, 50 bin liranın zekâtını vermek gerekir. Şâfiî’de borçlar düşülmez. Hanefî’de zekâtta bütün borçlar nisaptan düşülür, ama uşur verilirken Şâfiî’deki gibi borçlar düşülmez. Borçlu veya fakir olanın da, mahsulün uşrunu vermesi gerekir.<br />
<br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4948355960537269796.post-12939954989744537122024-03-16T19:09:00.000+03:002024-03-16T19:09:38.106+03:00Orucun başlaması hilali görmekle olmazsa<a href="https://1.bp.blogspot.com/-bXoOZdgFOHk/V07QGSCSrCI/AAAAAAAAyKI/-E9wtnnGNL4fIWJGy06r2_HgmQY_XLHYQCLcB/s1600/Orucun%2Bba%25C5%259Flamas%25C4%25B1%2Bhilali%2Bg%25C3%25B6rmekle%2Bolmazsa.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://1.bp.blogspot.com/-bXoOZdgFOHk/V07QGSCSrCI/AAAAAAAAyKI/-E9wtnnGNL4fIWJGy06r2_HgmQY_XLHYQCLcB/s1600/Orucun%2Bba%25C5%259Flamas%25C4%25B1%2Bhilali%2Bg%25C3%25B6rmekle%2Bolmazsa.jpg" /></a><b>Sual: Oruca hilali görmekle başlanılmazsa bayramdan sonra iki gün kaza orucu tutmak gerekir mi?</b><br />
<b>Cevap: </b><br />
Ramazanın ve bayramın, semada hilali görmekle değil de, takvime göre başlatıldığı yerlerde, oruca ve bayrama hakiki zamanlarından bir gün önce veya bir gün sonra başlanılmış olabilir. Oruç tutulan birinci ve sonuncu günleri hakiki Ramazana rastlamış olsalar bile, Ramazan olup olmadıkları şüpheli olur.<br />
<br />
İbni Âbidîn “rahmetullahi aleyh”, Ramazan bahsinde diyor ki, (Ramazan olup olmadığı şüpheli olan günlerde, Ramazan orucu tutmak, tahrimen mekruhtur. Müslüman memleketinde olup da, ibadetleri bilmemek özür olmaz). Bunun için, Ramazanın takvimlere veya mezhepsiz memleketlere uyarak başlatıldığı yerlerde, bayramdan sonra, iki gün kaza orucu tutmak lâzımdır. [Kâfirler ve İslam düşmanları, bir taraftan, İslam memleketlerini kana boyuyor. Camileri, İslam eserlerini yıkıyor, yok ediyorlar.<br />
<br />
Diğer taraftan da, İslam memleketlerindeki imanı ve ahlâkı bozuk olan cahilleri bulup, bunlar vâsıtası ile, İslam ilimlerini yok ediyorlar. Bozuk düşüncelerini, yalanlarını, İslamiyet bilgileri diyerek yazıyorlar. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarına saldırıyorlar. İslamiyete karşı bu hücumları, hep İngilizler planlamaktadır. Meselâ (Ramazandan sonra, iki gün kaza orucu tutmak da nerden çıktı?<br />
Hiçbir kitapta böyle bir şey yoktur diyorlar). Kitaplarda yazılı değildir sözü yanlıştır. Çünkü, her asırda, her yerde, Ramazan ayı, hilali görmekle başlardı. İki gün kaza orucuna lüzum yoktu.<br />
<br />
Şimdi, Ramazan ayı, hilalin doğma zamanını hesap etmekle başlatılıyor. Ramazanın başlaması, ahkâm-ı islâmiyyeye uygun olmuyor. Bu hatayı düzeltmek için, bayramdan sonra iki gün kaza orucu lâzım olduğu, Tahtâvînin (Merâkıl-felâh) haşiyesinde yazılıdır.] (Mecmû’a-i Zühdiyye)de diyor ki, (Şevval [bayram] hilalini gören bir kimse, iftar edemez. Çünkü, bulutlu havada, Şevvâl hilalini, iki erkeğin veya bir erkekle iki kadının gördüm demeleri lâzımdır. Açık havada, Ramazan ve Şevval hilallerini çok kimsenin gördüm demeleri lâzımdır). (Kâdîhân)da diyor ki, (Hilal, şafaktan sonra batarsa, ikinci gecenin, şafaktan evvel batarsa, birinci gecenin hilalidir). <b><a href="http://www.hakikatkitabevi.net/bookread.php?bookCode=001&bookPage=315" target="_blank">(Tam İlmihâl s. 315)</a></b><br />
<br />VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332210.653511163821157 0.08707199999999915 67.273978836178856 70.399572tag:blogger.com,1999:blog-4948355960537269796.post-51882265969137631132024-03-13T14:47:00.001+03:002024-03-13T14:47:38.433+03:00Ramazan ayının üstünlüğü, faziletleri nelerdir?<a href="https://3.bp.blogspot.com/-Lum0x6JvLTI/XNLe_0RF6uI/AAAAAAABZUM/_x-M14k1COsKHXMx2yAMHl8XWLjJ_Q8PACLcBGAs/s1600/Ramazan%2Bay%25C4%25B1n%25C4%25B1n%2B%25C3%25BCst%25C3%25BCnl%25C3%25BC%25C4%259F%25C3%25BC.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="448" data-original-width="800" src="https://3.bp.blogspot.com/-Lum0x6JvLTI/XNLe_0RF6uI/AAAAAAABZUM/_x-M14k1COsKHXMx2yAMHl8XWLjJ_Q8PACLcBGAs/s1600/Ramazan%2Bay%25C4%25B1n%25C4%25B1n%2B%25C3%25BCst%25C3%25BCnl%25C3%25BC%25C4%259F%25C3%25BC.jpg" /></a><b>Sual: Ramazan ayının diğer aylardan farkı, üstünlüğü faziletleri nelerdir?</b><b><br />
</b> <b>Cevap:</b><div>İmam-ı Rabbani hazretleri Mektûbât Tercemesi 162. mektubunda buyuruyor ki:<br />
<br />
Allahü teâlânın zâtının şü’ûnâtından biri, kelâm şânıdır. Bu kelâm şânında, zâtın bütün üstünlükleri ve sıfatların bütün şü’ûnları bulunur. Mübarek Ramazan ayında da, bütün iyilikler, bütün bereketler bulunur. Her iyilik, her bereket, Allahü teâlânın zâtından gelmektedir “teâlâ ve tekaddes” ve Onun şü’ûnlarından hâsıl olmaktadır. Her kusur, her kötülük de, mahlûkların zâtlarından ve sıfatlarından hâsıl olmaktadır. Nisâ sûresinin yetmişsekizinci âyetinde mealen, (Sana gelen her güzel şey, Allahü teâlâdan gelmektedir.<br />
<br />
Sana gelen her kötülük de, kendindendir) buyruldu. Bunun için, bu aydaki iyiliklerin, bereketlerin hepsi, Allahü teâlânın zâtındaki üstünlüklerden gelmektedir. Bu üstünlüklerin hepsi de, kelâm şânında bulunmaktadır. Kur’ân-ı kerim, bu kelâm şânının hakikatinin hepsinden hâsıl olmuştur. Bundan dolayı, bu mübarek ayın, Kur’ân-ı kerim ile tam bağlılığı vardır. Çünkü Kur’ân-ı kerimde bütün üstünlükler bulunmaktadır. Bu ayda da, o üstünlüklerden hâsıl olan bütün iyilikler bulunmaktadır. Bu bağlılıktan dolayı, Kur’ân-ı kerim bu ayda nazil oldu. Bekara sûresinin yüzseksenbeşinci âyetinde mealen, (Kur’ân-ı kerim, Ramazan ayında indirildi) buyruldu. <div><br /></div><div>Kadir gecesi bu aydadır. Bu ayın özüdür. Kadir gecesi, çekirdeğin içi gibidir. Ramazan ayı da, kabuğu gibidir. Bunun için, bir kimse, bu ayı saygılı, iyi geçirerek bu ayın iyiliklerine, bereketlerine kavuşursa, bu senesi iyi geçerek, hayırlı ve bereketli olur. Allahü teâlâ, hepimizi bu mübarek ayın iyiliklerine, bereketlerine kavuştursun. Her birimize bundan büyük pay versin!<b><a href="http://www.hakikatkitabevi.net/bookread.php?bookCode=002&bookPage=198" target="_blank"> (Mektûbât Tercemesi s.198)</a></b><br />
<br />
<b>***</b><br />
<b><br /></b>
<b>Sual: Ramazan ayında yapılan ibadetler ile diğer aylarda yapılanlara verilen sevaplar aynı mıdır?</b><b><br /></b>
<b>Cevap:</b> </div><div>İmâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh”, (Mektûbât)ın birinci cilt, kırkbeşinci mektubunda buyuruyor ki: (Ramazan-ı şerif ayında yapılan nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda, bir oruçluya iftar verenin günahları af olur. Cehennemden azad olur. O oruçlunun sevabı kadar, ayrıca buna da sevap verilir. O oruçlunun sevabı hiç azalmaz. Bu ayda, emri altında bulunanların işlerini hafifleten, onların ibadet etmelerine kolaylık gösteren amirler de affolur. Cehennemden azad olur.<br />
<br />
Resûlullah, bu ayda, esirleri azad eder, her istenilen şeyi verirdi. Bu ayda ibadet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene, bu işleri yapmak nasip olur. Bu aya saygısızlık edenin, günah işleyenin bütün senesi, günah işlemekle geçer. Bu ayı fırsat bilmelidir. Elden geldiği kadar ibadet etmelidir. Allahü teâlânın razı olduğu işleri yapmalıdır. Bu ayı, ahireti kazanmak için fırsat bilmelidir. Kur’ân-ı kerim Ramazanda indi. Kadir gecesi, bu aydadır. Ramazan-ı şerifte, hurma ile iftar etmek sünnettir. İftar edince, (Zehebezzama’ vebtelletil urûk ve sebe-tel-ecr inşâallahü teâlâ) okumak [sünnet olduğu (Tebyîn)in Şelbî haşiyesinde yazılıdır.], teravih kılmak ve hatim okumak mühim sünnettir).<b><a href="http://www.hakikatkitabevi.net/bookread.php?bookCode=001&bookPage=314" target="_blank"> (Tam İlmihâl s. 314)</a></b><br />
<br /></div></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4948355960537269796.post-3449115885315927502024-03-13T14:47:00.000+03:002024-03-13T14:47:11.087+03:00Orucun şekli ve vakti değiştirilemez<div style="background-color: white; color: #222222;"><div style="clear: both; text-align: center;"><a data-saferedirecturl="https://www.google.com/url?q=https://1.bp.blogspot.com/-jcDyO-0z4rU/YHmKiCq7k5I/AAAAAAAB3Bk/89ZuS6kXFp80NJ2A4sGLzCFR1V-LVTJrwCLcBGAsYHQ/s800/orucun-sekli-ve-vakti.jpg&source=gmail&ust=1680205118854000&usg=AOvVaw21FbNpxXkeq9_2vX_ZBPJr" href="https://1.bp.blogspot.com/-jcDyO-0z4rU/YHmKiCq7k5I/AAAAAAAB3Bk/89ZuS6kXFp80NJ2A4sGLzCFR1V-LVTJrwCLcBGAsYHQ/s800/orucun-sekli-ve-vakti.jpg" style="clear: left; color: #1155cc; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><span style="font-family: inherit;"><img alt="Orucun şekli ve vakti değiştirilemez" border="0" class="CToWUd" data-bit="iit" src="https://1.bp.blogspot.com/-jcDyO-0z4rU/YHmKiCq7k5I/AAAAAAAB3Bk/89ZuS6kXFp80NJ2A4sGLzCFR1V-LVTJrwCLcBGAsYHQ/s16000/orucun-sekli-ve-vakti.jpg" title="Orucun şekli ve vakti değiştirilemez" /></span></a></div><b><span style="font-family: inherit;"><br /></span></b></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><b><span style="font-family: inherit;">Sual: Oruç, yaz aylarına gelince insanlar zorlanıyor. Orucun vaktinde ve şeklinde bir değişiklik yapılamaz mı?</span></b></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><b>Cevap:</b> </span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;">Oruç, Kur’ân-ı kerimde çeşitli âyet-i kerimelerle, Müslüman, akıllı ve erginlik çağına ulaşmış olan kadın erkek herkese açıkça farz kılınmış bir ibadettir.</span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;">İslam dini, Allahü teâlânın emirleri ve yasakları üzerine bina edilmiştir. Bu emir ve yasaklar üzerinde, hiç kimse söz sahibi değildir. Ne emredilmiş ve nasıl emredilmiş ise, o ibadet öyle yapılır. Oruç ibadetinin de, şekli, vakti, nasıl yapılacağı açıkça bildirilmiştir. Dolayısı ile orucun şeklini, vaktini değiştirmeye, herhangi bir kimsenin gücü yetmez. İslamiyet, Hıristiyanlık gibi değildir. Hıristiyanlık, tahrif edildiğinden, onu herkes dilediği gibi değiştirmiştir.</span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;">Müslüman kendini, Allahü teâlânın aciz bir kulu olarak bilir. Allahü teâlâyı ise, her şeyin yaratıcısı, sahibi ve rızık vericisi olarak bilir ve inanır. Bunun için de, cenâb-ı Hakkın emri ile hareket eder, hayatını ona göre düzene koyar. Bu, utanılacak değil, övünülecek bir hâldir. Çünkü Yaratanının rızasına uygun hareket etmekte, Ona kul olmaya çalışmaktadır. Allahü teâlâya kulluktan yüz çevirmek, itirazcı, kibirli kimselerin işidir.</span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;">Gayr-i müslim kaynaklardan beslenerek, Müslümanların oruç ibadetine saldıranlardan bazıları;</span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;">“Bir ay müddetle, bilhassa yaz günlerinde gündüzleri yemeyip içmeyerek, âdet olanın zıddına geceleri yiyip içmek, sıhhate zararlı olup, çeşitli hastalıkların meydana gelmesine sebep olduğu, mütehassıs doktorlar tarafından iddia edilmiştir” diyorlar.</span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;">Böyle söyleyen ve yazanların, bu sözleri ve yazıları doğru değildir. Olanın tersini söylemektir ki, bu da iftiradır. Çünkü orucun edeblerinden birisi de, iftar zamanında mideyi tıkabasa doldurmayıp, henüz iştahı varken yemekten el çekmektir. Bu edebe riayet edenlerin, hasta olmak değil, bilakis sıhhat bulacakları bütün doktorlar tarafından ittifakla bildirilmiştir.</span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;">Oruç, Allahü teâlânın emrettiği bir ibadettir. Nasıl emredilmişse, o şekilde yapılır. Öğle namazı öğle, ikindi namazı ikindi vaktinde farz olduğu gibi, farz olan orucun vakti de ramazan ayıdır. Beş vakit namazın, haccın, orucun vakitleri ve yapılış şekilleri hiçbir şekilde değişmez ve değiştirilemez.</span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;">***</span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><div><b><span style="font-family: inherit;">Sual: Oruç tutmanın, insan sağlığına zararlı olduğunu söyleyenlerin sözlerinde bir gerçeklik payı var mıdır?</span></b></div><div><span style="font-family: inherit;"><b>Cevap: </b></span></div><div><span style="font-family: inherit;">Oruç tutmak, insan sağlığı için zararlı değil, aksine çok faydalıdır. Çünkü Allahü teâlâ, kullarına, zararlı bir şey emretmez. Zira Peygamber efendimiz de;</span></div><div><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div><span style="font-family: inherit;">(Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz) buyurmuştur.</span></div><div><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div><span style="font-family: inherit;">Oruç tutmak, mide rahatsızlığına sebep olmadığı gibi, aksine midenin sıhhati için çok faydalıdır. Bu husus, doktorlar tarafından, kesin bir şekilde isbat edilmiştir. Yabancı dillerde, mütehassıs doktorlar tarafından yazılmış tıp kitaplarında, birçok hastalıkların perhiz yapmakla tedavi edilecekleri, yahut perhiz yaparak tedavinin kolaylaşacağı bildirilmektedir.</span></div><div><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div><span style="font-family: inherit;">Oruç, durmadan çalışan mide ile beraber bütün sindirim sisteminin istirahate sevk edilmesi ve insan vücudunun bir tasfiyeye tabi tutulmasıdır. Böylece, sindirim sistemi dinlendirilmiş olur.</span></div><div><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div><span style="font-family: inherit;">İnsanlarda en çok görülen rahatsızlık, sindirim bozukluğudur. Bu hâl, şişmanlık, kalb, damar, şeker hastalıklarına ve tansiyon yüksekliğine sebep olmaktadır. Oruç, bütün bu hastalıklara karşı, koruyuculuk vazifesi yaptığı gibi, bir de tedavi vasıtası olmaktadır.</span></div><div><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div><span style="font-family: inherit;">Oruç tutan, güçlü bir irade kuvveti kazanır. Bu sebeple alkol, uyuşturucu gibi, kötü alışkanlıklardan oruç vesilesi ile kurtulanlar çok görülmektedir.</span></div><div><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div><span style="font-family: inherit;">Oruç, vücuttaki karbonhidrat, protein ve bilhassa yağ depolarının harekete geçirilmesini sağlar. Oruç sayesinde madde süzmekten kurtulan böbrekler, dinlenme ve tamir, yenilenme imkânı bulurlar.</span></div><div><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div><span style="font-family: inherit;">Oruç tutma zamanı, Kamerî aylara göre tayin edildiğinden, her sene, şemsî sene hesabıyla önceki seneye göre 10-11 gün evvel gelir. Bu sebepten, yaklaşık otuz üç sene içinde her mevsimde oruç tutmak mümkün olmaktadır.</span></div><div><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div><span style="font-family: inherit;">Oruç tutmanın güç olduğu yerlerde, oruçlarını bozmayanlara, daha çok sevap verilir. Mazeretsiz açıkça oruç yiyen, bu aya hürmet etmemiş olur.</span></div><div><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div><span style="font-family: inherit;">Oruç, insan sağlığı için her bakımdan faydalıdır. Zira oruç tutanlarda, gündüz kan hacminin, doku suyunun azaldığı ve sonuçta minima, küçük tansiyonun düştüğü, kalbin rahatladığı tetkikler sonucu anlaşılmıştır. Oruç tutan kişinin sinir sistemi de, bir rahatlama içindedir. Bir ibadeti yerine getirme mutluluğu, gerginlikleri, sıkıntıları azaltır hatta yok eder.</span></div><div><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4948355960537269796.post-12287311791079764582024-03-11T16:50:00.000+03:002024-03-11T16:50:50.349+03:00Mümin için fırsat ayı: Ramazan<a href="https://1.bp.blogspot.com/-T5gPoyOmAw0/WTGSZOX3VPI/AAAAAAAA-AI/CwPeEkThU3MBNYKq3wOnwNgTZwpvUqsrQCLcB/s1600/Ramazan.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="443" data-original-width="800" src="https://1.bp.blogspot.com/-T5gPoyOmAw0/WTGSZOX3VPI/AAAAAAAA-AI/CwPeEkThU3MBNYKq3wOnwNgTZwpvUqsrQCLcB/s1600/Ramazan.jpg" /></a><b>Sual: Ramazan ayı, Müslümanlar için, din ve dünya saadetini kazanmada bir fırsat ayı mıdır?</b><br />
<b>Cevap: </b><div>Ramazan, kelime anlamı itibariyle yanmak demektir. Çünkü bu ayda oruç tutan ve tövbe edenlerin günahları yanar, yok olur. Buharideki hadis-i şerifte;<br />
<br />
(Bir kimse, ramazan ayında oruç tutmayı farz bilir, vazife bilir ve orucun sevabını, Allahü teâlâdan beklerse, geçmiş günahları affolur) buyurulmuştur.<br />
<br />
Ramazan ayında oruç tutmanın, Allahü teâlânın emri olduğuna inanmalı ve sevabını da Ondan beklemelidir. Günlerin uzun olmasından ve oruç tutmanın güç olmasından şikâyet etmemelidir.<br />
<br />
Günlerin uzun olmasını, oruç tutmayanlar arasında güçlükle oruç tutmasını fırsat ve ganimet bilmelidir. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:<br />
“Mübarek ramazan ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan, nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları affolur, Cehennemden azad olur. O oruçlunun sevabı kadar, ayrıca buna da sevap verilir. Bu ayda, emri altında bulunanların, işlerini hafifleten, onların ibadet etmelerine kolaylık gösteren amirler de affolur, Cehennemden azad olur. Ramazan ayında, Resûlullah efendimiz, esirleri azad eder, her istenilen şeyi verirdi. Bu ayda ibadet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene bu işleri yapmak nasib olur.<br />
<br />
Bu aya saygısızlık edenin, günah işleyenin bütün senesi, günah işlemekle geçer. Bu ayı fırsat bilmelidir. Elden geldiği kadar ibadet etmelidir. Allahü teâlânın razı olduğu işleri yapmalıdır. Bu ayı, ahireti kazanmak için fırsat bilmelidir.<br />
<br />
Bir kimse bu ayda kendini toparlarsa, bütün yılı iyi olarak geçer. Bu ayı kötülükle geçirirse, bütün senesi kötü geçer. Ramazan ayı bir kimseden razı olursa, o kimseye müjdeler olsun. Bir kimseye gücenirse, bereketlerinden ve hayırlarından pay almazsa, o kimseye yazıklar olsun! Ramazanda Kur’ân-ı kerimi hatmeden kimsenin, bereketlerine kavuşması, hayırlarından pay alması umulur.”<br />
Ramazan ayında, hayırların ve bereketlerin hepsi toplanmıştır. Ramazanın günleri ve geceleri, ayrı ayrı fazilet ve kıymete haizdir. Bu sebeple ramazan ayını fırsat, ganimet bilmelidir.<br />
<b><br /></b>
<b>***</b><br />
<b>Sual: Oruç tutmanın faydası sadece bedene midir, manevi faydası da yok mudur?</b><br />
<b>Cevap: </b></div><div>Oruç, insanlara hem maddi, hem de manevi faydalar sağlamaktadır. Bütün bir sene, çeşitli yemekleri eritmek için yorulan insan midesi ve bağırsakları, senede bir ay dinlenerek sağlığını korumuş olmaktadır. Bunlar maddi faydalarındandır.<br />
<br />
Manevi faydası ise, oruç tutan bir insan, aç kalmış bir insanın çektiği ızdırabı hissederek, muhtaçlara yardım etmek ihtiyacını duyar. Bu da, insanların birbirlerine yardım etmelerine sebep olur. Birbirlerine yardım eden insan topluluğu arasında ise, çekişmeler olmaz. Ayrıca Allahü teâlânın emrini yerine getirmek için gündüzleri bir ay oruç tutan bir Müslüman, cenâb-ı Hakkın diğer emirlerini yerine getirme alışkanlığını da kazanır ve başka emirleri yapmaya istidat yani kabiliyet elde eder.<br />
<br />
Oruç tutanın, yalnız mideyi dinlendirmeyi, perhiz yapmayı düşünmesi, orucun sahih ve makbul olmamasına sebep olur. Zira oruç, yalnız aç ve susuz durmaktan, zahirî ve lüzumsuz amellerden ibaret değildir. Orucun, batıni birçok faydaları da vardır. İlmi ve anlayışı yüksek olanlar, bedenin, ruhun mekânı ve nefsin arzularının dönüp durduğu yer olduğunu bilirler. Nefsin, bedeni arzuları ne kadar çok olur ve bedene ne kadar galip gelirse, ruhun gelişmesi de, o kadar az ve hatta hiç olmaz. Bütün dinlerde, nefsin arzularını yapmamak yani riyazet çekmek, Allahü teâlâya yaklaşmaya vesile olur diye bildirilmiştir. Sadece yeme, içmeyi terk ederek, yalandan, gıybetten uzaklaşılmayarak tutulan bir orucun, faydasız bir amel olduğunu, İslâm âlimleri bildirmişlerdir.<br />
<br />
Oruç, senede bir ay yani Ramazan ayında, yalnız gündüzleri orucu bozan şeylerden uzaklaşmak demektir. Aç ve susuz kalmanın ne demek olduğu, oruç tutarak daha iyi anlaşılmakta, fakirlere, muhtaçlara yardım etme ihtiyacı duyulmakta ve insanların birbirlerine yardım etmelerine sebep olmaktadır. Böylece insanlar arasında çekişme, kavga değil, sevgi, muhabbet ve huzur oluşmaktadır.<br />
Orucun Allahü teâlânın emri olduğuna inanmak ve sevap beklemek lazımdır. Günlerin uzun, oruç tutmanın güç olmasından şikâyet etmemelidir. Günün uzun olmasını, oruç tutmayanlar arasında güçlükle oruç tutmasını fırsat hatta ganimet bilmelidir.<br />
<br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4948355960537269796.post-33755183501534521242024-03-11T16:45:00.000+03:002024-03-11T16:45:13.460+03:00İslâmiyette matem tutmak yoktur<a href="https://2.bp.blogspot.com/-Wr816GKbSuI/WfmY2p6TuFI/AAAAAAABE1U/S70E1kRTupAsBLQkr9yTkrk2bORMW-JlgCLcBGAs/s1600/a%25C4%259Flamak.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="541" data-original-width="800" src="https://2.bp.blogspot.com/-Wr816GKbSuI/WfmY2p6TuFI/AAAAAAABE1U/S70E1kRTupAsBLQkr9yTkrk2bORMW-JlgCLcBGAs/s1600/a%25C4%259Flamak.jpg" /></a><b>Sual: Dinimizde, Muharrem ayının onuncu günü ve başka zamanlarda matem, yas tutmak diye bir şey var mıdır?</b><br />
<b>Cevap:</b> İslâmiyette matem tutmak yoktur. Peygamber efendimiz matem tutmayı yasak etmiştir. Hadîs-i şeriflerde;<br />
<br />
(Matem tutan kimse, ölmeden tevbe etmezse, kıyamet günü şiddetli azap görecektir)<br />
(İki şey vardır ki, insanı küfre sürükler. Birisi, bir kimsenin soyuna sövmek, ikincisi, ölü için matem tutmaktır) buyuruldu.<br />
<br />
Muharremin onuncu Aşûre günü matem yapmak, bağırıp çağırmak, ilk olarak hicri 65. yılında, hazret-i Hüseyin’in intikamını almak için, ayaklanıp, Kûfe'yi alarak, bir Şii devleti kuran Muhtâr-ı Sekâfî tarafından ortaya çıkarıldığı Tuhfe kitabında yazılıdır. Bu bidat, maalesef bir ibadetmiş gibi yayılmıştır. Halbuki Muhtâr-ı Sekâfî, bunu Kûfe ahalisini aldatıp, onları Emevilerle harbe sürüklemek, böylece hükûmeti ele geçirmek için bir hile olarak yapmıştır.<br />
<br />
Matem tutmak yasak olmasaydı, herkesten önce Peygamber efendimizin vefatı için matem tutulurdu. Sonra hazret-i Ömer, hazret-i Osman, hazret-i Ali, hazret-i Hamza ve hazret-i Hüseyin şehit edildikleri için matem tutulurdu. Bunların hepsini seviyor, şehit edildikleri için üzülüyoruz, kalbimiz kan ağlasa da, yas tutmuyor, matem yapmıyoruz. Müslümanların matem yapması ve başkalarına lanet etmeleri yasak edildiği için, matem yapmıyoruz.<br />
<br />
İslâmiyette doğum gününü kutlamak, Allahü teâlâya şükretmek vardır. Peygamber efendimiz, Pazartesi günü oruç tutardı. Sebebini sorduklarında;<br />
<br />
(Bugün dünyaya geldim. Şükür için oruç tutuyorum) buyururdu.<br />
<br />
Doğum günü ve mübarek geceler, hicri sene ile kutlanır. Müslümanların mübarek günleri veya geceleri, güneş aylarına göre değil, hicri kameri aylara göre yapılır. Dinimiz böyle emretmektedir. Yılın mübarek günü, Arabi ayın belli günü demektir. Aşûre günü, Muharrem ayının onuncu günü demektir. Haftanın günleri içinde de mübarek olanları vardır. Mesela pazartesi günü, hep hayırlı olayların bu günde olması bakımından kıymetli bir gündür.<br />
<br />
Muharremin onuncu günü Müslümanların mübarek günüdür. O günün mübarek olduğunu Peygamber efendimiz bildirmiştir. O gün yapılan ibadetlere çok sevap verileceğini müjdeledi. O gün oruç tutmak sünnet oldu, matem, yas tutmak ise yasak edildi.<br />
<br />
<b>***</b><br />
<b>Sual: Namazın farzları nelerdir? Taharet ile setr-i avret nasıl yerine getirilir?</b><br />
<b>Cevap: </b>Namazın farzları onikidir: Yedisi dışında, beşi içinde.<br />
Dışında olanlar: Hadesten taharet, necasetten taharet, setr-i avret, istikbâl-i kıble, vakit, niyet, iftitah tekbiri. İçinde olanlar: Kıyâm, kırâet, her rekatte bir rükû’, iki sücûd, ka’de-i ahîrede teşehhüd miktarı oturmak. Namazın içindeki farzlara (Rükn) denir. Secdede alnı ve ayak parmaklarını yere koymak farzdır.<br />
<br />
Hadesten taharet, abdesti yok ise, abdest almağa, cünüp ise gusül etmeğe ve abdest ve gusül iktizâ ettikte, su bulunmazsa, teyemmüm etmeğe derler. Hadesten taharet, üç şey ile tamam olur:<br />
İstincasına ve istibrasına dikkat etmekle ve yıkamada ve başına meshte farz olan yerlerde, bir yer bırakmamakla.<br />
<br />
Necasetten taharet, üç şeyle tamam olur: Namaz kılarken giydiği esvabını, necasetten pak etmekle. Namaz kılarken bedenini pak etmekle. Namaz kıldığı mekânı pak etmekle.<br />
<br />
Setr-i avret, üç şeyle tamam olur: Hanefi mezhebinde, erkekler göbeği altından dizi altına varıncaya dek olan azalarını örtmekle. Erkeklerin namazda ayaklarını örtmesi sünnettir.<br />
<br />
Hurre olan hatunlar, yüz ve el ve bir rivayete göre ayaktan başka, cümle bedenlerini örtmek ve göstermemekle.<br />
<br />
Cariye olan kadınlar, sırt ve göğüsten diz altına kadar örtmekle. Başı, kolları, bacakları açık gezen veya dar, ince şeyle örtünen kadınlar ve bunlara bakan erkekler, haram işlemiş olurlar. Haram olduğuna aldırış etmeyen imansız olur, mürted olur.<b><i><a href="http://www.hakikatkitabevi.net/bookread.php?bookCode=003&bookPage=210" target="_blank"> (İslâm Ahlâkı s. 210)</a></i></b><br />
<br />VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332210.653511163821157 0.08707199999999915 67.273978836178856 70.399572